BÖLÜM 17

25.1K 880 218
                                    




Bir kış bahçesi ve önünde de kocaman bir teras görmeyi kesinlikle beklemiyordum.

Yine de rahatlamamı sağlayacak şeyler değildi bunlar ama en azından aklımdan geçen şeyle karşılaşmamıştım.

Beni alanın ortasına doğru sertçe itekledikten sonra azarlama modunu açtı.

"Bu gece yanımda olmanı istedim senden."

Birlikte vakit geçirmekten mi bahsetmişti yani? En başında bu şekilde söyleseydi eğer, ufak çaplı kalp krizi yaşamama neden olmazdı gerizekalı.

"Böyle söyleseydin o zaman gerizekalı." diye hışımla bağırdığımda o yine benden daha çok bağırdı.

"Karya." Üzerime doğru bir iki adım attı. "O dilini koparacağım bir gün."

Geriledim, nedense bunu yapacağına şüphem yoktu artık. Biraz önce yaşadığım şeyi üzerimden atabilmek için hava almam gerekiyordu. Terasın kapalı olan kapısını sürükleyerek açtım ve kendimi dışarı attım.

Soğuk hava bedenime işlerken iyi hissettirmişti. Beynim karıncalanıyordu, şok etkisine ihtiyacım vardı.

Hemen ardımdan geldiğinde omuzlarıma küçük bir battaniye bıraktıktan sonra omzumdan tutarak beni bir yere oturmam için yönlendirdi.

Terasa çıktığımda fark etmediğim bir salıncağa oturmuştum. İtiraz etmek yerine battaniyeye sarılıp arkama yaslandım.

Hala düzensiz olan nefesimi düzenlemek için derin nefesler alırken soğuk hava da ciğerlerime doluyordu.

Yanımdaki boş alana oturdu ve kolunu, arkamı yaslandığım kısmın başlığına koyduğunda öne doğru eğildim.

Beni geriye doğru yasladığında ben yine öne doğru eğildim. Aramızda sessiz bir savaş başlamıştı.

En sonunda inatlaşmayı bıraktığında gözlerimi kapatıp orda olmadığımı düşünmeye çalıştığım sırada öfkeli sesi kulaklarıma ulaştı.

"Sana zorla bir şey yapacağımı mı düşünüyorsun?"

Bu adamın kendisiyle çelişmelerine anlam vermeye çalışmayı bırakmıştım artık, yetişemiyordum.

"Sen her şeyi zorla yapmıyor musun?" diye karşılık verdim.

"Sana zorla sahip olmam."

Dönüp yüzüne baktım. "Şu anda yaptığın tam olarak ne?"

Bir insanın söyledikleriyle yaptıkları ancak bu kadar çelişebilirdi.

"Sana asla sen istemediğin sürece dokunmam." diye başka bir açıklama getirdiğinde alayla gülümsedim.

"Öyle mi? Buna; koluma, belime, saçlarıma, yüzüme dokunmak dahil değil sanırım. Çünkü ben istemediğim halde gerçekleşmişti tüm bunlar."

Çenesinin kasılmasından dişlerini sıktığını görebiliyordum, bu kadar sık bunu yapmasına rağmen nasıl hala dökülmemişlerdi anlamıyordum.

"Sana asla tecavüz etmem."

Kelimeyi duymak bile tüylerimi ürpertmeye yetiyordu.

Bunu bana lütfedermiş gibi söylemesi o kadar canımı sıkmıştı ki ortalığı dağıtmamak için kendimi zorladım.

Sessizce beynimin içindekilerle uğraştığım sırada, "Korkuttuğum için özür dilerim." dediğini duydum.

Bu adam yapıp yapıp özür dilemeye bayılıyordu.

"Uyumak istiyorum." diyerek yerimden kalktığımda geri oturmamı sağladı.

"Biraz yanımda kalmanı istiyorum."

Ne yazık ki paşazadeleri ne istiyorsa o oluyordu. Tekrardan kalkmaya çalışarak onunla tartışmaya girmek istemediğimden inatlaşmadım.

"Burası huzur bulduğum yer." diyerek derin bir nefes aldı, anlaşılan duygu yüklü uzun bir konuşma yapacak gibiydi ama buna müsaade etmeye niyetim yoktu.

"Bana da huzurun battığı yer, onu ne yapacağız?"

Keskin bakışlarını bana çevirdi. "Bir kere de bozmasan nasıl olur diye düşündün mü hiç? Bu adam neler serer önüme diye düşündün mü peki? Anca beni öfkelendir. Sonra da sen öfkelisin, tehlikelisin de."

Kaşlarım anlamsızca havalandı, alaylı bir ifadeyle bakmaya başladım ona. "Her geçen gün daha da inanılmaz bir hal alıyorsun. Çok üzgünüm beni kaçıran adamın dediklerini yapmayıp, havlamadığım için."

"Karya." dedi dişlerinin arasından.

"Ne Karya, ne? Burada kaldığım gün sayısı arttıkça doğru orantılı olarak sevgimin falan da artacağını mı sanıyorsun? Doğru orantılı olarak artan bir şey var ama onun da istediğin türde bir şey olduğunu sanmıyorum."

Ayaklandığında yine bir şeyleri yıkıp dökeceğini düşünmüştüm ama o beni yine şaşırtacak bir hamle yaptı. Önüme diz çöküp ellerimi ellerinin arasına aldığında, hızla geri çektim. "Ne yapıyorsun?"

"Böyle olduğu için özür dilerim. Biliyorum zaman alacak ama beni anlayacaksın. Bana aşık olduğunda, kaybetmemek için her şeyi göze aldığın zaman anlayacaksın." Ellerimi tekrardan tutup ikisine de birer tane öpücük kondurduğunda, bu sefer çekmeme izin vermemişti.

Dizlerimin dibine çökmüş, ona aşık olacağım zamandan bahsediyordu. Bir insan nasıl bu kadar kendine güvenebilirdi aklım almıyordu, üstelik bu kadar eksi bir durumdayken.

Hiçbir şey söylemedim. Söyleyecek hiçbir şey yoktu çünkü. Böyle bir şey olmayacağını her söylediğimde içinden canavar çıkıyor ve bana zarar veriyordu. Reddedip terslersem, beni salıncakla beraber aşağı atma ihtimali epey yüksekti.

Reddetmemek kabul etmek demek değildi. Şans vermek demek asla değildi. Tepkisizce öylece durdum.

"Üşüdün." derken ayaklandı ve beni de beraberinde kaldırdı. "İçeri geçelim."

Hala hiçbir şey söylemiyordum, söylemeyecektim de. Biraz da susmaya karar vermiştim. Çok anlık bir karar olmuştu bu, adapte olmakta biraz zorlanabilirdim ama başaracağıma şüphem yoktu.

"Şömineyi yakmamı ister misin?"

Şömineleri sevdiğimi de biliyordu.

Yak tabi canım, önüne de minderleri atalım, bir de yanına şarap açtık mı romantik gecenin dibine vururuz.

"Uyuyacağım." dedim tekrardan.

Öfkeli bir nefes verdi. Öfkeli nefes vermek nasıl oluyordu tarif edemezdim ama bu adam ne yapsa öfkeli oluyordu zaten.

"Sıra bana geçene kadar bekle." dediğinde neyden bahsettiğini anlamamıştım.

"Ne?" dedim merakıma yenik düşüp. Beni nasıl konuşturacağını da gayet iyi biliyordu.

"Bu işler sırayla güzelim, peşimde koşmaya başladığın zaman tüm bunların acısını çıkaracağım." Tehlikeli bir gülümseyiş sergilediğinde ilk defa şahit olmuştum buna.

Neyse ki tehlikeli gülümseyiş konusunda oldukça başarılı biri daha vardı. Ben.

Ona ayna olup, aynı gülümseyişi sergiledim ben de. "Birincisi ben kimsenin peşinde koşmam. İkincisi senin peşinde asla koşmam. Ve üçüncüsü de..." Onu baştan aşağı yavaşça süzdüm. "Ben birini istersem onu kendime köpek yaparım, yani yine o peşimde koşar. Anladın mı beni Arkın Kaner?"

Nefesinin kesildiğini aramızdaki mesafeye rağmen görebilmiştim. Yine mi öfkelenmişti o? Muhtemelen söylediğim cümlenin tecrübelere dayalı olduğunu düşündüğü için kafayı sıyıracaktı.

"Odana git." diye tısladığında, içinden çıkmaya çalışan canavarı çok net bir şekilde görebilmiştim. Biraz önce dizlerimin dibine çöküp bana aşk nidaları eden adamla bunun hiçbir alakası olamazdı. Çoklu kişilik bozukluğuna mı sahipti, bipolar mıydı teşhis koyamıyordum.

Gülümsedim. "İyi geceler."

Merdivenlerden hızla inip odaya ulaştığımda biraz sonra kükreyerek buraya gireceğini canlandırdım gözümde. Yapmadığı ya da yapmayacağı şey değildi sonuçta.

*

KANERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin