29.Bölüm 🖤 Orman

11.9K 1.1K 129
                                    

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🖤

Not: Yeni hikaye güncellemesini beğeni ve okunma sayısına göre yapıyorum. :)

29.Bölüm

2 Ay Önce

"Seni buraya gönderen İblisin kim olduğunu bilsen emin ol yaşadığın hayatı istemezdin."

"Kim olduğunu biliyor musun?"

"Evet. Geçen gün telefon görüşmesi yaparken tanıdık birinden çevrendekileri araştırmalarını istemiştim. Sonucu duymak ister misin?"

Yutkundum. "İsterim."

Belli belirsiz çıkan kelimemden sonra Stolas ellerimi yakaladı. Aramızdaki masa büyük bir gürültüyle savrulup giderken Stolas beni kendine doğru çekti. Restorandaki kişiler dahil her şey siyaha boyandı ve güçlü bir rüzgar ikimizi sarmaladı.

Stolas'ın bedenimi kavrayan karanlığı bir girdap gibi çevremizde dönerken şaşkınlığım boyut atlıyordu. Daha ne olduğunu anlayamadan kendimi Stolas'ın kucağında, bir ormanın içinde buldum.

Beni tıpkı Cehennemde olduğu gibi tek koluyla kucağına almış, sanki bir şeylerden korur gibi iyice havaya kaldırmıştı. Nefes nefese solurken Stolas'ın yeniden siyah giysilere büründüğünü görüyordum. Yeşil gözleri gümüş bir maskenin ardına saklandığı için cesaretim tuzla buz olmuştu.

"Seni buraya kimin gönderdiğini göstereceğim. Buna hazır mısın?" diye sordu.

Daha iki dakika öncesinde konuştuğum konu aklımdan uçup gitmişti. "E-evet. F-fakat beni kucağında tutman gerekli mi?"

"Gideceğimiz yerde ruhunu paramparça edebilecek güçte varlıklar var. Seni kucağımda taşıyacağım. Tamam mı?"

"Tamam."

Nefesim buhar olup havaya karışırken giydiğim ince elbisenin yeterli olmadığını hissediyordum. Ormanın soğuğuna Stolas'tan gelen serinlik ekleniyor, tüylerim diken diken oluyordu. Stolas'ın kucağından yumuşak toprak zemine atlamak istiyordum. En azından Stolas'ın bedeninden gelen soğuktan böyle korunabilirdim.

Ancak geceyi yaran bir uluma sesiyle yapabildiğim tek şey Stolas'a daha fazla sarılmak oluyordu.

Ağaçların dört bir yani bir duvar gibi sardığı, bulutların yerde konaklamayı seçtiği sisli bir akşamdı. Ağaçların gökyüzüne karışan reçine kokusuyla, topraktan gelen koku beraberdi. Fakat geceye eklenen ayırt edemediğim bir koku daha vardı. Üçüncü kokunun ne olduğunu tam olarak hatırlamıyordum ancak tanıdık bir koku olduğu aşikardı.

Stolas çıtırdayan dalların üstünden geçerken sakindi. "Biraz sonra ses çıkarmamanı isteyeceğim." dedi.

"Neden?"

"İzleyeceğimiz küçük bir film var. Bitene kadar lütfen sesini çıkarma."

"Film mi?"

"Şş!" dedi. "Sadece sabırlı ol ve dediğimi yap! Bu geceden sonra insanlara olan bakış açın değişecek."

Stolas'ın dediği gibi derin bir sessizliğe büründüm. O dalların arasından benimle geçip küçük bir açıklığa çıkana dek tek kelime etmedim.

🖤🖤🖤

Yuvarlak alan belki de on metreden azdı. Ağaçların çevrelediği, kuru otların bittiği açıklık tıpkı bir avluyu andırıyordu. Ortada devasa büyük bir kaya parçası ile çevresinde bir grup insan kalabalığı vardı.

Saydığımda on iki kişinin tıpkı bir saatin zaman dilimi gibi bir çember çizerek kayayı çevrelediğini, bir şey için dua ettiğini görüyordum. Hepsi ayaktaydı ve tıpkı Stolas gibi maske takıyordu. Çeşitli renkte takılan maskeler, yine aynı çeşitlilikte kıyafetler giyinmişlerdi.

Bu garip sahnenin tuhaflığını anlamaya çalışırken neredeyse dakikalarca ayakta dikilerek kayaya bakmaya devam ettiler. Dakikalar geçip de hiçbiri duruşunu bozmayınca bekleyenlerin heykel olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Sabırsızlanmaya başlıyor, neden burada olduğumuzu çözmek için uğraşıyordum. Stolas'ın kucağında huzursuzca kıpırdanınca belimde duran koluyla sırtımı hafifçe okşadı. Yatıştırıcı dokunuş anında etki ederken Stolas'ın omzuna doğru gevşediğimi fark ediyordum.

Bu tuhaf anı bozan karşıdaki insanların duruşlarındaki değişim oldu. İçlerinden biri elinde tuttuğu bir demet papatyayı çevreledikleri kaya parçasının önüne bıraktı. Bir baş selamı vererek yerine dönerken aynı şeyi teker teker diğerleri de tekrarladı.

Hepsi ellerindeki çiçeklerle kayayı süsledikten sonra mırıldanmaya, el ele tutulup dans etmeye başladı.

Hava gittikçe soğurken gökyüzünde uçuşan devasa kuşların ormanın üstünde uçmaya başladığını fark ettim. Hayır! Kuş değildi bunlar. Her biri simsiyah görünen çeşitli varlıkların görüntüsüydü!

Gözlerimi korkuyla kapayarak Stolas'ın bedenine doğru sindim. "Korkma!" diye mırıldandı. "Sadece izle! Sana bir şey olmasına müsaade etmem."

Dudaklarımı ısırarak kaygıyla Stolas'ın maskeli yüzüne baktım. Yeşil gözlerine bakmak onlardan güç almak istiyordum. Ancak derin bir karanlıktan başka görebildiğim hiçbir şey yoktu.

Dediği gibi yeniden kafamı dans etmeye devam eden insan grubuna çevirdim. Tepelerinde uçuşan karanlık varlıklardan, yerlerden fırlayan minik böceklerden haberleri yok gibi görünüyordu.

Şarkıları dehşetli kahkahalara dönüşmüş, durum onlar için eğlenceli bir hal almıştı. Ortalındaki kaya parçası gürültülü bir çatırdamayla ortadan ikiye ayrılırken hala dans etmeye devam ediyorlardı.

Kayanın içinden fokurdayarak çıkan köpüklü sular ortaya saçılırken ormanın ortası tıpkı Cehennemden bir sahneye dönüşmüştü. Bir yandan karanlık varlıklar, öbür yandan yerden çıkan siyah yaratıklar...

Kayayı bölen sular bile toprağa kan renginde dökülüyor, az evvel tanımakta güçlük çektiğim kokunun ne olduğunu hatırlatıyordu. Etraf buram buram kan kokuyordu.

Stolas'ın kolları beni daha da sardı ve kendisinden gelen hafif bir karanlığın beni örttü. Kaya ikiye ayrıldıkça sular fışkırıyor, tepemizde uçuşan varlıklar kana hücum ediyordu. Öyle saldırgan öyle vahşi bir iğrençlikle hareket ediyorlardı ki tiksinti dolu ifademi gizleyemedim.

Ancak en iğrenç görüntü kayanın en altından çıktı.

Derileri soyulmuş, kanlar içinde kalmış bir ceset kayanın altında yatıyordu. Saçları cesedin yüzünden geriye kalan iğrenç görüntüyü gizlemiş, geri kalan çıplak vücudu tamamen parçalanmıştı.

Midem bulanıyor, yediklerim ağzıma geliyordu.

Kalbim ağzımda atarken dans eden insan grubundan bir kadın diğerlerinden ayrılarak cesedin yanına geldi. Kahkaha atarak çevresinde döndü ve cesedin yanına oturarak saçlarını yüzünden çekti.

Kulaklarımın uğulduyordu. Titrediğimi Stolas beni sardığında bile anlayamıyordum. Ancak o kişi bendim! Kayanın altında kanlar içinde çıkan o şey benim vücudumdu! Etrafımda dans ederek dönen insanlar maskesini tek tek çıkarmaya başladığında bile gözlerimi bedenimden alamıyordum.

Ancak oradaydı işte! Annem tepemde dans ederek şarkı söylerken diğerleri kahkaha atmaya devam ediyordu.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin