Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🖤
58.Bölüm
"Evet, mucizevi bir olaydır. Her biri annesinin karnına gitmek için gün sayıyor." Çevreme dikkatle göz gezdirdim. Her bir baloncuk farklı bir renkte oynaşıyor, sağa sola kaçışıyordu. Kesinlikle bir kar tanesi kadar yavaş, bir su tanesi gibi dopdoluydu.
Ama onları izlemeyi bırakmam gerekiyordu. Çünkü göğün en kutsal yeri artık karşımdaydı.
Geldiğimiz yer bütün cennet katlarından farklıydı. Kapılar ardında korunan devasa saraylar önümüzde girmemiz için bekliyordu. Kaymak taşına benzer fakat daha süslü bir malzemeden yontulmuş taşlar sarayları oluşturuyor, kapılar değerli taşlarla parlıyordu.
Havada uçuşan beyaz güvercinlerin, burnuma gelen temiz havanın tasvirini yapabilmem için çok fazla çabalamam gerekiyordu. Gördüğüm hiçbir yapı dünyadakilere benzemiyor, dünyadaki en güzel şeylerden kat ve kat daha üstün duruyordu.
Nefesimin kesildiğini, bir süre öylece kalakaldığımı söyleyebilirdim. Kendime gelebilmem için gözlerimi ovuşturmam, birkaç dakikalığına rüyada olup olmadığımı sorgulamam gerekiyordu.
"Kapıyı geçmemiz gerekiyor." dedi Stolas. Sesini duyduğumda başımı belli belirsiz salladım. Biri suratıma sert bir tokat atsa bu hayalden ancak uyanabilirdim.
Kalçama kuyruğuyla sert bir şaplak indirdiğinde, "Ah!" diye inledim. "Ne yapıyorsun? Delirdin mi sen?"
Omuz silktiğini hisseder gibi oldum. "Tokat istemiştin. Sana verebileceğim tek şiddet türü ancak bu olabilirdi"
"Her yerde edepsiz olma gibi bir lüksün mü var?" diye iğneledim. Ancak kabul etmeliydim. Bu hareketi beni girdiğim hayal dünyasından uyandırmıştı. Yaptığım şeyi unutmamalıydım. Cennetin en üst katına tarihin yazdığı en karanlık iblisi sokmuştum. Çünkü hafızamı geri kazanmak gibi bir amacımız vardı.
Stolas tatlı bir gülme sesinden başka bir tepki vermedi. İkimiz kapıların ardından içeri girdiğimizde geniş bir şehrin bizi kucakladığını fark ettim. Gökdelenler kadar uzun kuleler, sarayların üzerini süslüyor, mavi gökyüzü berrak bir ışıltıyla parlıyordu.
Her şeyi tarif edebilirdim ancak en ilginç olanı tepemizde uçuşan meleklerdi. Işıltılı kanatları, üzerlerinden bize savrulan ışıksı varlıkları gözle görülür cinstendi. Hiçbirinin Metatron ya da bir anıda denk geldiğim Lucifer kadar bir ışıltısı yoktu. Ancak onların da görüntüsü dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanamazdı.
Bir zamanlar benim de buralarda uçtuğumu bilmek hem fantastik geliyor, hem de gururla doluyordum. İnanılması güç duran bu görüntüye ait biri olmak muhteşem olurdu. Ancak daha buraya gelmeden kabullenmiştim. Benim asıl evim buradan çok uzakta, yerin dokuz kat altındaydı.
"Bunu bilmek güzel." diye mırıldandı Stolas.
Gülümsedim. Onu öyle çok özlemiştim ki... "Şimdi ne yapacağız?"
"Yasaklı odalardan birine gireceğiz."
"Neresiymiş orası?"
"Oda dediğime bakma! Adı bilinmeyen, en lezzetli meyvelerin olduğu ağaçların olduğu muhteşem bir bahçedir. Orada istediğin ne varsa önüne aniden gelir, dilediğin her ne varsa olur."
"Öyle mi?"
"Öyle. Üstelik burada çok ünlü bir şey daha var."
"Neymiş bu?"
Sırıttı. "En son binlerce yıl önce gördüğüm Adem ve Havva'nın kovulmasına sebep olan ağaç!"
Dudağımın bu bilgiyle uçuklayacağından emindim. Fakat Cennetin özel havasından olsa gerek kendimi gayet dingin ve gamsız hissediyordum. "A-Ama orada ne yapacağız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ)
FantasyŞeytan Kadehi Serisinin 1.Kitabıdır. Mutlu bir ailem, beni seven bir nişanlım, iyiliğimi isteyen geniş bir arkadaş çevrem vardı. Çocukluğumdan beri aşık olduğum adamla evlenmek üzereydim ve muhteşem kariyerimle benden mutlusu yoktu. Sonra bir gün ka...