1. Alacalı Değil, Simsiyah Alâ

26.5K 978 234
                                    

Hoş geldiniz! Keyifli okumalar dilerim. 

1. Alacalı Değil, Simsiyah Alâ

Derler ki, ruh ölümsüzdür; beden ölümü tattığında ruh parmak ucundan çekilir ve sonsuz yaşamına devam eder. Kimi insanlar ölümden sonraki yaşama inanırken, kimi insanlar buna inanmaz ve ruhumuzun sonsuz bir karanlığa hapsolup yok olacağını savunur. Yüzyıllardır süregelen bu tartışmaların tamamını boş veriyorum, benim ruhum ölü. Benim ruhum iki yıl önce kardeşim bildiğim insanlarla birlikte toprağın altına girdi. Lanetim, bedenimi değil ruhumu öldürdü ve beni bu dünyada bir başıma boş bir kabuk olarak bıraktı.

Ben Alâ.

Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma konulmuş küçük bir kâğıt parçasında yazan üç harflik ismimle yaşamaya çalışmıştım. Ailem olmayınca ben de bu vatanın her bir ferdini ailem bildim ve on yedi yaşımda tanıştığım kahramanım sayesinde asker olmaya karar verdim. Yıllar süren eğitimlerden ve birçok zorlu görevden sonra gerçekten ailem olduklarını hissettiğim insanlarla, kardeşlerimle tanıştım ve tam iki yıl önce onları kaybettim.

Herkes gitti. Bir ben gidemedim.

İki yıldır sınır dışında, dağlarda ya da bulabildiğim her delikte tek başıma yaşıyor ve hayatta olduğumu bilen sayılı kişilerden birinden görevler alarak nasip olursa şehit olacağım günü bekliyordum. Bu dünyada hâlâ nefes alıyor olmamın tek nedeni vatanıma olan borcumdu.

Mağara duvarına astığım kırık aynadaki yansımamla karşı karşıya geldiğimde gözlerimdeki boşluk canımı acıtmıştı. Yüzümün tamamını kaplayan kan lekeleri beni olduğumdan daha korkutucu gösterirken bakışlarımdaki ifadesizlik sanki az önce görevimi başarıyla yerine getiren ben değil de bir başkasıymış gibi hissetmeme sebep oluyordu. Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladıktan sonra kenarda duran su testisine uzandım ve dizlerimin üzerinde yere çömelerek yüzümü yıkamaya başladım. Üzerimdeki kıyafetler de baştan aşağı kir pas içindeydi ama o kadar uzun zamandır görevdeydim ki temiz kıyafetim de kalmamıştı. Çıkardıklarımı yıkayabileceğim bir yer bulana kadar bunlarla idare etmek zorunda olmak sanıyorum ki bu işin en zor tarafıydı.

Burada Ateş'im. Alâ olmayalı o kadar uzun zaman oldu ki, insan olmayı unuttum. Burada yaptığım tek şey ölene kadar öldürmek. Kimi zaman terör yuvalarına sızıp oraları dağıtırım, kimi zaman ise destek gereken timlere desteğe giderim. Hem teröristler arasında hem de askerler arasında namım duyulmuştu ama bu durum beni sevindirmiyordu. Ben efsaneleşmek istememiştim. Yalnızca içimdeki yangını söndüremeyeceğimi anladığımda Ateş olup, yandığımdan çok yakmak istemiştim. Ne ismim bilinirdi, ne yaşım, ne de rütbem. Hakkımda bilinen tek şey Ateş olduğumdu. Sesimi duyduklarında da kadın olduğumu anlamıyorlardı çünkü onlara ulaşan, bilgisayar üzerinde oynanmış robotik bir ses oluyordu. Dolayısıyla bu durum beni daha çok merak etmelerine neden oluyordu.

Çöktüğüm yerden hafifçe doğrulup sırtımı mağaranın soğuk duvarına yasladım ve kafamı geriye doğru atarak birkaç saat uyuyabilmeyi diledim. Kitaplarda yazılanların aksine dağın başında bir mağarada tabii ki kurulu bir tesisim yoktu. Hatta üzerinde yatabileceğim bir yatak bile yoktu. Güvenlik açısından sık sık yer değiştirmem gerektiği için soğuk ve boş mağaralarda yatar kalkardım. Sadece görev emri aldığım komutanımla iletişimimi sağlayacak bir telefonum vardı bir de teçhizatım.

AHGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin