Hoş geldiniz! Bu bölümü okumaya başlamadan önce, Asil | Gerçek Ailem'in 24. Bölümünü okumanızı rica ediyorum. Keyifli okumalar dilerim!
☪
13. Görev: Asil
Zihnimin içinde dönüp duran ve her defasında daha farklı bir etki uyandıran tek bir cümle vardı: "Asil timinin içinde olduğu helikopter, Dargeçit Kırsalı bölgesinde düşmüş."
Durdum. Hiçbir tepki veremeden, öylece durdum belirsiz bir süre boyunca. Beynim bu cümleyi idrak etmek istemiyordu. Asil timinin içinde olduğu helikopterin düşmesi, asla kabul etmek istemeyeceğim bir olaydı.
Asil timi...
Ülküm.
Bebek.
Ülküm hamileydi ve içinde olduğu helikopterin düşmesi imkânsızdı. Birkaç dakika boş gözlerle Albay'a baktıktan sonra en sonunda kendimi toparlayabildiğimde, "Ne?" dedim. Sesim çatallaşmıştı, boğazımı temizleyip devam ettim. "Ne diyorsunuz Komutanım?"
Şahin Albay oturduğu yerde dikleşerek yumruk olmuş ellerini masanın üzerine dayadı. "Duydun, Yüzbaşı. Helikopter düşmüş." Alacağım yanıttan korkarak, "Şehit-" diyerek başladığım cümleyi Albay hızlıca bakışlarını yüzüme çevirerek durdurmuştu. "Bilmiyoruz. Haber yok. Timini topla, bölgeye intikal edin hemen."
Esas duruşa geçip hızlıca ve gür bir sesle, "Emredersiniz Komutanım!" dediğimde Albay beni ufak bir baş hareketiyle onaylamıştı. Tam arkamı dönüp çıkacağım zaman aklıma gelenle durdum. Bir helikopter durup dururken düşmezdi. Özellikle askeriyeye ait bir helikopterin düşmesi için bir şeyler olmuş olması gerekiyordu. Bakışlarım karardığında ve içimdeki öfke gün yüzüne çıkmaya başladığında Albay'a döndüm tekrardan. "Düşündüğüm şey mi Komutanım?"
Cevabın hayır olmasını ne kadar dilesem de içten içe alacağım yanıtı biliyordum. Başını bir kez aşağı yukarı salladığında kasılan bedenim ve ona eşlik eden derince çatılmış kaşlarımla içimde büyüyen yangını durdurma niyetinde olmadan adımlarımı çıkışa yönlendirdim. Arkamı dönmemle kapı, iki yana kayarak açılmış ve Albay Böke ile Ayaz açılan kapıdan içeriye girmişti. Kenan Albay önce bir süre yüzümü incelemiş, ters giden bir şeylerin olduğunu anladığında kaşlarını çatarak Şahin Albay'a dönmüştü. Ayaz ise, Şahin Albay'a selam vererek bakışlarını gözlerime çevirmiş, aynı babası gibi derince kaşlarını çatmıştı.
"Ne oluyor Şahin?" Albay Böke, sert bir ses tonuyla konuştuğunda bakışlarımı Şahin Albay'a çevirdim. Başıyla beni onayladığında Kenan Albay'a dönerek, dahası mümkünmüş gibi duruşumu dikleştirdim. "Asil timinin içinde olduğu helikopterin düştüğü bilgisini aldık, Komutanım."
Kenan Albay, sarsılmaz, güçlü ve her zaman dik duran bir adamdı. Yaşadığı onca acıya rağmen, bunca zaman bir kez olsun yıkıldığına şahit olmamıştım. Onlarca askerini, vatanı uğruna şehit vermiş, küçücük kızını kaybetmiş, evlatlarının ölüm ve yaşam arasında gidip gelmesini defalarca hastane koridorlarında beklemişti ama ben ilk kez böylesine yıkıldığını görüyordum. Geriye doğru sendelediğinde hızlıca öne atılarak onu tutmak istesem de bir elini havaya kaldırarak beni durdurmuş ve gözlerini sıkı sıkı yummuştu.
Ayaz'a döndüğümde boş gözlerle önüne baktığını gördüm. Kararan bakışlarını kaldırıp gözlerimin içine baktığında zor duyulur bir sesle, "Şehidimiz," deyip sustu ve ardından sertçe boğazını temizleyip devam etti. "Şehidimiz var mı?"
Başımı iki yana sallayarak, "Henüz bilmiyoruz Yüzbaşım." dedim ve ardından Şahin Albay'a dönerek, "Komutanım, izninizle." diyerek onayını bekledim. Başıyla beni onayladığında hiç beklemeden konuştu. "Yüzbaşı, Kartal timini de al yanına." Bakışlarını Ayaz'a çevirdi. "Sen kalıyorsun Böke."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHGER
Teen FictionBen Alâ. Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma kon...