Hoş geldiniz! Keyifli okumalar dilerim.
☪
2. Ben Sana Hep Gelirim
Sağ elinin parmaklarıyla önündeki masada sabırsızca ritim tutarken gözlerini bir an olsun ekrandan ayırmıyordu Ayhan Bozkurt. Ne zaman bir timi operasyona gönderse, aynı yerde aynı şekilde oturur ve önündeki projeksiyon ekranına kilitlenirdi. Emrindeki her bir askeri evladı gibi sever, her birine sonsuz güven duyardı. Evlatlarının ayaklarına değen tek bir taş parçasından dahi nefret eder, onlarla birlikte olabilmeyi dilerdi. Ne yazık ki zaman olduğu yerde durmamıştı ve Ayhan, yaşlandıkça sahalardan uzak kaldı.
Dışarıdan bakan biri onun çok sert olduğunu düşünürdü. Nitekim öyleydi de. Sahalarda olduğu zamanlar lakabı Demir'di ve bu lakabın hakkını veriyordu. Yaşlanmış olmasına rağmen hâlâ Demir dendi mi herkes ondan çekinirdi. Genç askerler arasında efsaneleşmiş olan silah arkadaşlarından biriydi o da. Lakin biri vardı ki, onun yumuşak yüzünü bilen ve aynı zamanda Demir'den en çok çeken de yine aynı oydu.
Küçük Alâ ile Ayhan'ın yolları kesiştiğinde ikisi de birbirlerine can yoldaşı olacaklarını bilmiyorlardı. Alâ yaşına göre çok olgun bir genç kızdı. Ayhan ise o zamana dek birinin kalbini böyle sımsıcak yapabileceğini hiç bilmezdi ve hatta buna ihtimal dahi vermezdi ama olan olmuştu ve ikisi birlikte çok güzel zamanlar geçirmişlerdi. Alâ asker olmak istediğini söylediğinde Ayhan onun okulda gördüğü eğitimlere ek olarak kendi yöntemleriyle de kızı eğitmeye başlamıştı ve o eğitimler bittiğinde Alâ, bir ölüm makinesine dönüşmüştü.
İki yıl önce, her şeyin değiştiği o günde Ayhan hem en güvendiği askerlerini hem de kızı gibi sevdiği Alâ'yı kaybetmişti. O gün Ateş doğmuştu. Onun hâlâ hayatta olduğunu ve aktif olarak görevine devam ettiğini bilen sayılı kişilerdendi. Mesleğinden atılmaması için çok uğraşmış ve kızın aldığı özel eğitimler sayesinde yapmak istediği görevi üstlerine kabul ettirebilmişti. Aradan geçen zamanda Ateş'in elde ettiği başarılar bu süreci daha kolay atlatabilmesini sağlamıştı. Aksi takdirde bir Türk askerinin böylesine başına buyruk ve tek başına olması kabul görebilecek bir şey değildi.
Hiç kimse farkında değildi ama Ayhan görüyordu. Öz kızı gibi sevdiği Alâ'nın her geçen gün ruhundan bir parçayı daha toprağa gömüp, yalnızca bedenen yaşadığını biliyordu. Bu iki yıllık süreçte ona görevlerini veren yine kendisiydi ama Alâ bunu bilmiyordu. Hiçbir zaman birebir iletişime geçmemişlerdi ama bugün Ayhan her şeyi değiştirebilecek o hamleyi yapmış ve Koral timine desteğe gitmesi için onu çağırmıştı. Biliyordu ki, ne olursa olsun Alâ görev seçmez ve emirlere de karşı gelmezdi. Yaptığı ilk ve tek emre itaatsizlik, iki yıl önce gittiği o gündü.
Düşüncelerinden sıyrılmasını sağlayan yanına koşarak gelen bir askeri fark etmesi olmuştu. Asker yanına ulaşır ulaşmaz esas duruşa geçip selam vermiş ve konuşmaya başlamıştı. "Uzman Çavuş Fırat Kahraman, Bursa."
"Rahat, Bursalı."
Fırat, rahat pozisyona geçip elindeki telsizi Albay'a uzattı. "Komutanım, Koral timi komutanı Cihan Üsteğmen sizi istiyor."
Albay hızlıca telsizi eline alıp konuştu. "Koral 1, Yuva 1."
"Yuva 1, operasyon başarılı bir şekilde tamamlanmıştır ancak yaralımız var. Dönüş için emirlerinizi bekliyoruz."
Albay, bir elini yumruk yapıp dizinin üzerine yerleştirdi ve derin bir nefes aldı. "Koral 1, yaralı kim ve durumu nedir?"
"Komutanım, Ateş burada, yaralımız o lakin bizimle gelmiyor, yerini bulamıyoruz ve yarası nerede onu dahi bilmiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHGER
Teen FictionBen Alâ. Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma kon...