8. Hoş Geldin Hediyesi

12.4K 784 147
                                    

Hoş geldiniz! Keyifli okumalar dilerim. 

8. Hoş Geldin Hediyesi

Bazı zamanlar, söylenecek tüm sözler tükendiğinde, en çaresiz hissettiğin anlarda yapabileceğin tek şey sessiz ve ürkütücü bir havanın hâkimiyeti ele geçirmesine müsaade edip, kendi iç dünyana dönmektir. Karan ailesinin her bir ferdi, Alâ'nın Ali Baran ile birlikte evden ayrılmasından sonra bu durumu yaşıyordu. Agâh, Defne'yi odalarına çıkarmış ve uyutmuştu. Yaşlı kadın, hiç şüphesiz içlerinde en çok üzülendi çünkü yıllardır hasretiyle yanıp tutuştuğu, her yıl aynı gün eşine anlattırdığı kızının kokusunu yine soluyamamıştı. O günler gelir miydi bilmiyordu ama Alâ öylesine sert bir karaktere sahipti ki, kadın umut bile edemiyordu artık.

Agâh yine, en çaresiz zamanlarından birini yaşıyordu. Kızını anlıyordu, ona söyleyebileceği bir şey yoktu. Yıllarca kardeşinin gittiği görevlerden sapasağlam dönebilmesi için günlerce, hatta aylarca eli yüreğinde beklemişti. Kaç kere o görevlerden ciddi yaralarla döndüğünü hatırlamıyordu bile. En son sahadan uzak kaldığında rahatlamıştı içi. Yine bile kardeşinden haber alamadığı her an deliye dönüyordu. Şimdi ise küçük kızı büyümüş ve amcası gibi asker olmuştu. Üstelik bunca yıldır, kardeşiyle her görüştüğünde anlattırdığı o küçük kızın kendi öz kızı olduğunu öğrenmişti. İçindeki yangın her geçen dakika büyürken bir yandan da kızıyla gurur duyuyordu. Bu acımasız hayatın içinde kendi ayakları üzerinde durmuş ve gurur duyulacak bir yolda yürüyordu. Başını yastığına gönül rahatlığıyla koyabilmesi için gece gündüz demeden mücadele eden yiğitlerden biri de kızıydı.

Dudaklarına geniş bir tebessüm kondu yaşlı adamın. Kızı çok güzel bir genç kadındı. Yıllarca yaşasaydı kime benzerdi diye düşünmüştü ve en sonunda cevabını almıştı. Alâ, kendisine benziyordu. Bu düşünce içini kıpır kıpır yapıyordu. Her ne kadar Alp ile ikiz olsalar da, bazı ikizlerin birbirlerine pek de benzemediklerini bildiğinden yıllardır aklındaydı bu soru. Uzun boyu, gece karası saçları, yemyeşil gözleriyle o kadar güzeldi ki, adam karşısına oturup, kaçırdığı her bir zaman dilimi için hüngür hüngür ağlamak istiyordu.

Karısının saçlarına son bir öpücük daha kondurup, sessiz olmaya özen göstererek odadan ayrıldı. Aşağı kata indiğinde oğullarının salonun farklı köşelerine dağılmış, düşünceli ve bir o kadar da üzgün bir şekilde koltuklarda öylece oturduklarını gördü. Her biri umutsuzluğa kapılmıştı ama Agâh, umudunu kaybetmeyecekti. Kızını kazanabilmek için elinden ne gelirse hep daha fazlasını yapmaya çalışacaktı. Eğer bir gün, Alâ'nın dediği gibi kızı şehit olursa ve dahi, önlerine boş bir tabut koymak zorunda kalsalar bile, içi yansa da yalnızca "Vatan sağ olsun!" diyecek ve onunla her daim gurur duyacaktı.

Sabit bir ses tonuyla, "Ne bu matem havası?" diye sorarak salona giriş yaptığında tüm bakışlar anlık olarak ona dönmüştü. Alp derince iç çekerek babasına bakmış ve ardından kederli bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. "Görmedin mi baba? İstemiyor aile olmayı. Ben deliriyorum onun için ama onun içinde yaprak kımıldamıyor."

Efken oturduğu yerde gergince dikleşerek, "Yanlış düşünüyorsun abi. Alâ, yalnızca hislerini saklamak konusunda çok başarılı. Amcamı bilmiyor musun, o bize söylemeden ne üzgün olduğunu anlayabiliyorsun ne de mutlu olduğunu." demiş ve hemen ardından dudakları arasından sıkıntılı bir nefes bırakarak devam etmişti. "Bir duvar gibi dümdüz ama gözlerine baksanız anlarsınız aslında. Bakışlarındaki boşluğun gerisinde bir şeyler var. Henüz çözemedim ama o duygusuz biri değil, bundan eminim."

Kartal derince iç çekmiş ve hüzünlü bir ses tonuyla, "Amcamın üstü kapalı bir şekilde bahsettiği olayları düşünüyorum da, çok acı çekmiş bunca zaman. Hele iki yıl öncesi, hatırlamıyor musunuz, amcam o zamanlar delirmiş gibiydi. Bütün timin şehit olduğunu öğrenmişti. Alâ oradan sağ kurtulmuş ama iki yıldır yaşadığını amcam bile bilmiyormuş. Bu süreçte kolay şeyler yaşamadığı ortada zaten."

AHGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin