Hoş geldiniz! Birkaç cümleyle dahi olsa düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim. Bölümde geçen şarkıyı yukarıya bıraktım, dinlemek isterseniz diye. Keyifli okumalar dilerim.
☪
7. Eski Günlerdeki Gibi
Geçmişin tozlu perdesi zihnime gömülü anıların üzerinden kalktığında, her biri üzerime devrilmeye başlamıştı. O enkazın altında kalan benliğimin attığı yardım çığlıkları, karşımdaki adamın kırgın bakan gözlerinden taşan duyguların altında ezilip, yok oluyordu. O bakışların sebebi bendim. Ben bu zamana kadar kimseye iyi gelmemiştim. Şimdi burada, onca yaşanmışlığa rağmen ardımda bıraktığım adama bakarken, yüreğimdeki sancıyla baş edemiyordum. Gerçekten bir kez daha geri dönmekle ne kadar büyük bir hata yaptığımın farkına varmıştım. Onunla yüzleşmeye hazır değildim.
Salona sağır edici bir sessizlik hâkimdi. Hiç kimse konuşmuyor, herkes aramızdaki bağlantıyı çözmeye çalışıyordu. Hepsi bir köşeye sinmiş, meraklı gözlerle bize bakıyorlardı. Muhtemelen ilk kez yüzümde bir duygu ifadesi görmelerinden dolayı da biraz şaşkınlık yaşıyorlardı çünkü Efken, pür dikkat beni izliyordu. İkimiz de kilitlenmiş gibi birbirimize bakıyor olsak dahi, etrafımızda olan biten en ufak hareketin bile farkındaydık.
Bunun için eğitilmiştik.
Bunun için eğitmişti beni.
Acımasızca geçen yılların, aramıza giren mesafelerin koparamadığı bağı, ben tek bir darbeyle koparıp atmıştım.
Bana doğru ufak bir adım atmak istediğinde hemen kendisini toparladı. Sertçe yutkunduğunu hareket eden adem elmasından anlamıştım. Gelmek istiyor ama gelemiyordu. Bu zamana kadar bana karşı olan davranışlarında hiçbir zaman çekinceye düşmemişti ama bunu da, ona ben yapmıştım. Kara zorla yalnızca, "Sen..." diyebildiğinde güçlükle yutkundum. Bu konuşmanın sonunun nereye gideceğini tahmin edebiliyordum. "Nasıl lan?" İnanamaz bir şekilde başını iki yana salladı defalarca. Varlığımı kabul etmek istemiyordu sanki. "Ulan ben senin arkandan yas tuttum. Ne bu şimdi? Nasıl kanlı canlı karşımda olabilirsin?" Sonlara doğru iyice yükselen sesi ortamdaki herkesin anlık olarak irkilmesine sebep olmuştu. Ben alışıktım onun bu sert sesine ama sanıyorum ki onlar yeni tanışıyorlardı bu yönüyle.
"Ali..." Sıkıntılı bir nefes bıraktım dudaklarımın arasından. Ne diyebilirdim ki? Söylenecek tüm sözleri iki yıl önce tüketmiştim.
Daha da yüksek bir sesle bağırmaya başladı. "Ne Ali? Ali ne? Ne diyebilirsin ki? Nasıl açıklayacaksın bana bunu?" O kadar çok bağırıyordu ki, sesinin şiddetinden vücudumdaki tüm hücrelerim titremişti. Yine de başımı dik tutuyordum.
Ali Baran Karan... Hayatımın en karanlık zamanları olarak adlandırdığım bir dönemde, daha genç bir kızken beni bulmuş ve ellerimden tutmuştu. O zamandan beridir de bir kez olsun elimi bırakmamıştı. Albay gibi o da beni eğitmişti ama onunla aramızda daha farklı bir bağ vardı. Askeriye sınırları içerisinde Yarbay Karan, sivilde yalnızca benim için Ali. Fakat şu an, karşımda Ali'yi göremiyordum.
Onunla aramızdakiler hiçbir zaman kardeşlik bağının ötesine geçmemişti. Her zaman arkamda bir dağ gibi durmuş ve birbirimizden uzakta da olsak, varlığını her daim hissettirmişti. Hiçbir zaman sahip olamadığım o baba figürü gibiydi. Ben ise o dağı kendi ellerimle yıkmayı tercih etmiştim.
Agâh Bey, en sonunda dayanamamış olacak ki araya girdi sert bir sesle. "Ali Baran! Kendine gel, ne diye bağırıyorsun?"
Ali sinirle başını önüne eğip, baş ve işaret parmaklarıyla burun kemerini sıktı. Bir süre öylece durduktan sonra gözlerini Agâh Bey'e çevirdi. "Abi, Allah'ını seversen karışma. Bana vermesi gereken bir hesap var onun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHGER
Teen FictionBen Alâ. Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma kon...