Hoş geldiniz!
Öncelikle bölümün neden bu kadar geciktiğiyle alakalı bir açıklama yapmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta bir kongreye katılmam gerekti ve bu yüzden bölüm yazmaya başlayamadım. Asıl planım hafta başında yazıp hemen atmaktı ancak kongreden sonraki süreçte iş yerinde ciddi bir yoğunluk oluştu ve yine aynı şekilde bölüm sarktı. İki gün önce de çok sevdiğim bir arkadaşımı elim bir kaza sonucu kaybettim ve bir süre uzaklaşmam gerektiğini düşündüm ancak sonrasında sizleri çok fazla beklettiğimi fark ettiğim için bugün oturdum bölümü yazdım. Çok içime sinen bir bölüm olmadı. Umarım beğenirsiniz. Bir önceki bölümün yorumlarında da yalnızca soru soranlara geri dönüş yapabildim ama en kısa zamanda tüm yorumlara bakacağım. Yorumlarınız benim için çok kıymetli. Bu yüzden birkaç cümle ile de olsa düşüncelerinizi belirtirseniz çok sevinirim.
Keyifli okumalar dilerim.
☪
9. Belalı Yüzbaşı
Uzun zamandır ihtiyaç duyduğum o gücün, silahı kavrayan parmaklarımdan tüm vücuduma yayıldığını hissediyordum. Dalga dalga benliğime yayılan bu his, zihnimin içindeki tüm sesleri susturmuş ve yalnızca âna odaklanmamı sağlamıştı. Şu an sebebini bile bilmediğimiz bir çatışmanın ortasında olmamıza rağmen kendimi hiç olmadığım kadar güçlü ve iyi hissediyordum. Yine de mekânda sivillerin olması bizi zor durumda bırakıyordu. Çok daha dikkatli olmak zorundaydık.
Sıkıntılı bir nefes verdim. Yanımızda yalnızca birer tane yedek şarjör vardı ve biz son kurşunlarımızı sıkıyorduk. Fakat adamlar dur durak bilmeden mekânı taramaya devam ediyorlardı. Asıl zarar vermek istedikleri biz miydik yoksa bu olayın başka bir sebebi mi vardı bilmiyordum ancak bildiğim tek şey, şu an burada müdahalede bulunduğumuz için biraz başımızın ağrıyacağıydı.
Göz ucuyla Ayaz'a baktığımda onun da sıkıntılı bir yüz ifadesine sahip olduğunu gördüm. Emindim ki, o da sivillerin güvenliğini nasıl sağlayacağımızı düşünüyordu. İçerideki vatandaşlar biraz da sarhoşluğun verdiği etki ile sürekli bağırıp çığlık atıyor ve tam bir kaos ortamının oluşmasına sebebiyet veriyorlardı. İkimiz de bir yandan sıkıyor bir yandan da kendilerini bir şekilde korumaya çalışan insanları gözlüyorduk. Son kurşunumu da sıktıktan sonra tam Ayaz'a dönüp haber vereceğim sırada kırılmış pencerelerden birinden atılan el bombasını fark etmemle, "Koru beni!" diye bağırıp, yerimden fırlamıştım. Saniyeler içerisinde bombaya ulaşıp geri dışarı fırlatmamla patlaması bir olmuştu. Anında yere çöküp kendimi korumaya aldım ancak patlamanın şiddetiyle savrulan parçaların üzerime yağmasına engel olamadım. Patlama yüzünden kulaklarımda hafif bir çınlama da vardı ancak şu an bunu umursayabilecek durumda değildim. Yine de o anki rahatlamayla derin bir nefes alıp tekrar eski yerime döndüğüm zaman Ayaz'a hitaben konuşmaya başladım. "Devrem işler ciddileşmeye başladı." Elimdeki mermisi bitmiş silahı işaret ettim. "Sıfır mühimmat. Destek istedin mi?"
Ayaz da son kurşununu sıktıktan sonra, "Az önce acil destek kodu gönderdim. Olayın bu kadar büyüyebileceğini düşünmemiştim." dedikten hemen sonra gözlerini birkaç saniyeliğine kapatmış ve ardından devam etmişti. "Bunların derdi başka devrem. Bu yalnızca göz korkutma olamaz."
Bakışlarımı mekânın içerisinde gezdirdikten sonra derin bir nefes aldım ve aklımdakileri anlatmaya başladım. "Bir şekilde sivilleri buradan çıkarmamız gerek. Eskiden arka tarafta bir kapı vardı, hâlâ duruyor mu o?" Ayaz bir elini kısa saçlarının arasından geçirirken başını salladı hafifçe. Verdiği onayın ardından devam ettim. "O halde sen herkesi toparla ve oralarda bir yere sakla. Ben ön tarafı oyalarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHGER
Teen FictionBen Alâ. Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma kon...