Merhaba, umarım hepiniz çok iyisinizdir. Lafı uzatmak istemiyorum. Çok uzun bir ara vermiş olduk ve yine buradayız. Aslında bölümü bu şekilde planlamadım ve gerçekten normalde asla yapmayacağım kadar özensiz olduğunu düşünüyorum ama sizi daha fazla bekletmek istemedim. Bu seferlik beni mazur görün, bundan sonrasında daha özenli davranmaya çalışacağım.
Yorumlarınızı çok özledim. Şimdi sizi bölümle baş başa bırakıyorum.
Keyifli okumalar...
☪
23. Bir Yumruk Meselesi
Şakaklarımda yoğunlaşan ağrının keskin acısıyla kendime geldiğimde bir süre neler olduğunu hatırlayamadım. Boynumdaki ince sızı, kafamın içindeki çetin savaş ve son yaşananları hatırlayabilmek için hafızamı zorlayışım iyiden iyiye başımdaki ağrıyı arttırırken zihnimi toparlamaya çalışıyordum. Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken öne düşmüş başımı kaldırıp göz kapaklarımı araladım. Yer yer kararmış, is lekeleriyle dolu ve ağır bir kokunun olduğu odanın içerisinde gözlerimi gezdirirken burada ne işim olduğunu çözmeye çalışıyordum. Metal bir sandalyenin üzerinde ellerim ve ayaklarım zincirlenmiş bir vaziyette uyanmak beklediğim bir şey değildi kesinlikle. Son yaşananlar birer birer zihnimin içerisinde canlanmaya başladığında zincirleri çekiştirdim. O kadar sıkı bağlamışlardı ki açabilmem imkânsızdı.
Hayatımın hiçbir döneminde savunmamı indirdiğim tek bir an bile olmamıştı. Hayat boyu tetikte olmak zorundaydım. Sürekli bir savaş içerisinde olduğumdan dolayı hep gelecek tehlikelere karşı açık tutardım algılarımı ancak iki yıl önce gözlerimin önünde timimi kaybettiğimden beri acı çekiyordu ruhum ve şimdi hiç beklemediğim bir anda daha yeni emrime verilmiş timimi zincirlenmiş bir halde görünce, tüm savunma mekanizmam devre dışı kalmıştı. Karşımdaki adamlarla aynı safta olmasam o an beni sadece bayıltmak yerine öldürebilirlerdi de, öyle bir açık vermiştim çünkü. Bunun farkında oluşum sıkıntılı bir nefes bırakmama sebep oldu.
Hata yapma lüksüm yoktu, hiçbir zaman da olmamıştı ancak bu defa çok gafil avlanmıştım. Zincirleri daha sert çekiştirdiğimde bileklerimdeki acı gittikçe artmaya başladı. Şu an bana ne olacağı umurumda değildi. Yalnızca timi düşünüyordum. Nerede ne haldeydiler bilmiyordum ve bu bilinmezlik damarlarımda usulca akan kanın kaynamasına sebep oluyordu.
Gözlerimi sımsıkı kapatıp derin bir nefes aldım ve sakinleşebilmeyi diledim. Defalarca içimden onların iyi olduğunu, iyi olacaklarını tekrar ettim. Sonuç olarak her ne kadar sebebini bilmesem de devletin elindelerdi ve en az hasarla çıkacaklardı oradan. Aynı şeyleri tekrar yaşamayacaktım. Buna izin vermeyecektim.
Birkaç dakika sonra sağ tarafımda kalan demir kapı gıcırdayarak aralandığında kapalı gözlerimi aralayıp o tarafa çevirdim bakışlarımı. Ertuğrul Bey Birim'deki resmi kıyafetlerinin aksine baştan ayağa simsiyah operasyon kıyafetlerini giymişti ve elleri ceplerinde ağır adımlarla olduğum tarafa doğru yürüyordu. Yüzünde alaylı bir sırıtış oluştuğunda ters bir harekette bulunmamak adına kendimi kastım ve sessizce beklemeye devam ettim.
"Gafil avlandın Ateş." Eğlenen ses tonu daha çok sinirlerimi bozduğunda sessizce sabır çekerek gözlerinin tam içine baktım. Gözbebeklerimde harlanan alevleri görebiliyorsa gerekli mesajı alıyordur diye düşündüğüm için cevap vermedim. "Timin senin zaafın mı yoksa?" Kaşlarını çatarak alaycı bir ifadeyle sorduğu sorunun üzerine yine herhangi bir cevap alamamış olması onu memnun etmemiş olacak ki sertçe boğazını temizleyip omuzlarını dikleştirdi. "Tanışalım o halde." Bir adım öne çıktığı esnada açık kapıdan içeriye birinin daha girdiğini duydum. Kafamı çevirip bakma ihtiyacı duymadan adım seslerinden o kişinin Barlas olduğunu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHGER
Teen FictionBen Alâ. Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma kon...