Merhabalar herkese, uzun bir aranın ardından yine birlikteyiz. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, az sonra okuyacağınız bölüm Asil | Gerçek Ailem'in son bölümündeki zamandan yaklaşık 1 hafta öncesinde geçiyor. Paralelliğe bir süreliğine ara vermiş olsak dahi bunu söylemek istedim.
Keyifli okumalar dilerim.
☪
22. Kimliksiz
Zihninin içindeki karmaşanın, ruhunun en derinliklerine kadar işleyip tüm benliğini ele geçirdiğini hissediyordu. Kalabalıkların içindeki yalnızlığında var olma mücadelesi verirken oradan oraya savrulan ruhu karanlığı bir kılıç gibi kuşanmış ve her an savaşa girmeye hazır bir asker gibi tetikte bekliyordu hâkimiyeti ele geçirmek için. Mücadelesi, varlığı bu dünyadan silinene kadar devam edecekti ve Cihan Karakuyu, bunun hiç olmadığı kadar farkındaydı.Otuz yıllık hayatı boyunca en temel gereksinimlerini dahi karşılayabilmek için mücadele etmesi gerekmişti. Dünya üzerindeki hatırı sayılır orandaki her çocuğun daha o istemeden önüne gelen, ebeveynleri tarafından önceden düşünülüp hazırlanan çoğu gereksinimi O, aklı ermeye başladığında fark etmiş ve elde edebilmek için kimi zaman çetin savaşlar vermek zorunda kalmıştı. Postalının burnuyla önündeki taşa vurup ileriye savrulmasına neden olduğunda dudaklarında kırık dökük bir tebessüm belirdi ama kararmaya başlayan havanın etkisiyle bunu kimse fark etmedi.
Zaten Cihan'ı en çok fark edilmek istediği zamanlarda dahi hiç kimse fark etmemişti. Daha beş yaşındayken, yağmurlu ve oldukça soğuk olan bir Kasım akşamında, karanlık ve tekinsiz bir sokakta üzerindeki incecik, yer yer yırtılmış kazağı ve çıplak ayaklarıyla dolaşırken de hiç kimse fark etmemişti. On bir yaşında, sokaktaki uyuşturucu çetelerinden kaçmaya çalışırken yediği dayakların etkisiyle küflü bir duvar dibinde yarı baygın yatarken ölmeyi beklediği ve hatta bunun için güçlükle araladığı göz kapaklarının ardından gökyüzüne bakıp onu birilerinin duymasını dilerken de fark eden kimse olmamıştı.
Ve daha bunun gibi birçok geçmiş öyküsünde de Cihan'ı kimse fark etmemişti. Şimdi ise buna ihtiyacı yoktu; kimsenin onu görmesini, duymasını, fark etmesini ve tanımasını istemiyordu. Bundandır belki de gerekmedikçe konuşmaz ve kimse onu anlasın diye çabalamazdı.
En çok ihtiyaç duyduğun anlarda sesini duyan biri olmadığında geri kalan her şey anlamını yitiriyordu. Cihan, sesini kimsenin duymayacağını ve bu hayatta bir başına olduğunu çok acı bir şekilde tecrübe etmişti. Adımları az önce savurduğu küçük taşın önüne düştüğünde bir kez daha yumuşak bir hareketle öteledi taşı. Elleri, bacaklarını ikinci bir deri gibi saran siyah kotunun ceplerindeydi. Üzerinde siyah bir kazak ve yakalarını kaldırdığı siyah deri ceketi vardı. Ayağında ise giymekten hiçbir zaman sıkılmayacağı postalları. Baştan aşağı simsiyah giyinmesinin nedeni ruhundaki karanlığın dışavurumuydu belki de. Neden sürekli siyah giyinmeyi tercih ettiğini kendisi de bilmiyordu.
Bir kez daha adımları o küçük taşa denk geldiğinde tam bir vuruş daha gerçekleştirmek üzereydi ki yan tarafından bir ses duydu. "Abicim sen bizi dinlemiyor musun ya?"
Akın'ın sitem eden sesi kulaklarına ulaştığında hafifçe kaşları çatıldı ve başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. "Ne dedin kardeşim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHGER
Teen FictionBen Alâ. Alâ Karakurt. Alacalı değil, simsiyah Alâ. Otuz bir yaşında, Özel Kuvvetler mensubu bir Türk subayıyım. Hayat bana öylesine acımasızca davranmıştı ki daha doğar doğmaz ebeveynlerim tarafından üzerimde incecik bir battaniyeyle ve yanıma kon...