19. Kırık Dökük Bir An

6.5K 444 123
                                    

Hoş geldiniz! Aralar çok açıldı farkındayım. Gerçekten çok yoğun çalışıyorum ve çoğu zaman çalışmak haricinde bir şey yapmaya vaktim kalmıyor. Hâl böyle olunca epey aksattım burayı. Anlayışınıza sığınıyorum.

Bir de arkadaşlar, yorum yapın rica ediyorum. Okunma sayısı ve oylar benim için önemli değil ancak yorum önemli. Oy vermeseniz de yorum yapmanız kıymetli. Seviyor musunuz hikâyeyi yoksa hoşunuza gitmeyen şeyler mi var bilemiyorum. Lütfen düşüncelerinizi paylaşın benimle.

Keyifli okumalar dilerim.

19. Kırık Dökük Bir An

Karanlık bir ormanda açtım gözlerimi. Sık ağaçların arasında ilerlemeye başladığımda rüzgârın uğultusu ve simsiyah yapraklı ağaçların dallarının birbirlerine vururken çıkardığı hışırtılar eşlik ediyordu adımlarıma. Yumuşak toprağın üzerinde çıplak ayaklarımla ilerlerken bakışlarım üzerimdeki etekleri çamur içerisinde kalmış beyaz elbiseye takıldı. Zifiri karanlık, simsiyah yapraklı ağaçların olduğu ormanda kirli de olsa beyaz elbisemle o kadar tezat bir görüntü oluşturuyordum ki kara bir leke gibiydim burada. O kadar aykırı, o kadar bir yere ait olamayan.

Üzerimde neden böyle bir elbise olduğuna anlam veremesem de o an içimde yükselen duygudan başka bir şeye odaklanamıyordum.

Korkuyordum. Yıllar sonra ilk defa deli gibi korktuğumu hissediyordum. Öyle bir korkuydu ki bir köşeye sinmek ve hava aydınlanana kadar gözlerimi dahi açmadan öylece durmak istiyordum. Otuz yaşında değil de beş yaşında küçük bir çocuk gibi hissediyordum kendimi.

Gözlerimi kapattım sımsıkı. Kim olduğumu hatırlamam gerekiyordu. Alâ olmamalıydım, Alâ korkardı. Küçük Alâ ölüydü. Bunu hatırladım ilk olarak. Bu defa benliğime yerleşen duygu çaresizlik oldu.

Karakurt, Yüzbaşı Karakurt. Ben buydum, bir Türk subayı. Şimdiyse gücü hissediyordum damarlarımda. Bu güce tutunarak daha dik bir şekilde devam ettim yürümeye. Çamurlu yolları aştıkça ağaçlar seyrekleşmeye başladı. En sonunda bir açıklığa geldiğimde birkaç metre ileride yan yana kazılı çukurlar çekti dikkatimi. Adımlarım o yönde ilerlerken o çukurların boş mezarlar olduğunu fark etmemle adımlarım bıçak gibi kesildi. Yan yana açılmış dört boş mezar vardı önümde.

Dizlerim titremeye başladığında ayakta durabilmek gittikçe zor bir hâl almaya başladı. "Hayır," Dudaklarımdan dökülen yalnızca buydu. Fısıltı gibi çıkan sesimi ben bile güçbela duyuyordum. Sesimi duyurabilmek adına herhangi bir çabam da yoktu çünkü bu arazide benden başka yaşayan tek bir canlı dahi yoktu. Göğsüm sıkışmaya başladığında elimi göğüs kafesimin üzerine bastırdım hınçla. Parmaklarımı içeri daldırıp, avuçlarımın arasında sıkıp parçalamak istiyordum kalbimi. Dizlerimin beni daha fazla taşıyamayacağını hissettiğimde yere çöktüm dermanım kalmamış gibi. Bir elim toprağı avuçluyor, diğer elim göğsümü parçalamak istercesine etimi sıkıştırıyordu. Alıp vermeye çalıştığım derin nefesler ciğerlerime ulaşamayınca başımı gökyüzüne kaldırdım çaresizce. "Lütfen," Doğru düzgün bir cümle kuramıyordum ama biliyordum başıma gelecekleri. Birazdan o boş mezarlar dolacaktı ve toprak onların değil benim üstüme atılacaktı.

AHGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin