14.Bölüm

55 26 1
                                    


Şuan öylece karşımdaki duran adama bakıyordum. 

Babama

Bu adam için (Baba) kelimesi çok basit kalırdı. Ucuz. 

Cidden amacı neydi? Böyle yaparak daha neyi ispatlamaya çalışıyordu. Veya böyle yaparak hangi birimizin canını sıkmak istiyordu?...

Cevabı bilinmeyen sorular.

Ünüversite sınavı bile daha kolaydı, yemin ederim. 

"Farkındaysan şuan kameraların karşısında değiliz. Kızım demene gerek yok o yüzden!" sesim tepkili ve sert çıkmıştı. Umarım anlardı.

"Nasıl istersen." Cidden bu muyudu? Bu rahat tavrı da neydi böyle?

"Ne işin var burada." 

"Bir insanın kendi evinde ne gibi bir işi olabilir ki?" hala aynı rahatlık ve alaycı tavrıyla konuşuyordu. 

Elimi saç diplerimden enseme attım. Sabır dilenen gözlerle bir iki saniye tavana baktıktan sonra tekrar karşımdaki adama döndüm. "Bu evin tapusu abimin üzerine. Hatırlarsan 5 sene önce o rus sevgilinle bu evi devredip kendine  bir köşk yaptırmıştın." sinirlensem de sakin kalmaya çalışarak kollarımı birbirine kenetledim.

"Hatırlıyorum tabii. Ama şu var ki evin tamamını abine devretmedim." 

"Nasıl yani?!" ne demek istediğini anlamamıştım. Veya anlamak istemiyordum.

"%50 kısmı hala bana ait. Ne zaman İstersem gelirim kendi evime." Son kelimenin altını çizerek vurgu yapmıştı. Abim bunu bana nasıl söylemezdi! Acaba o da biliyor muydu peki?

Ama imkansızdı. Abimi öldürsen bir şeyi okumadan imzalamazdı. Ya bilerek benden saklamıştı ya da o da bilmiyordu. Her ne kadar ikinci seçeneği seçsemde  işler daha da berbat bir hal alıcaktı. 

Yavaş adımlarla yürüyüp yanımdan geçerek altın rengi kanepeye oturup bacak bacak üstüne attı. Üzerindeki takım elbisesinin mavi ceketini düzeltirken hafif grileşmiş siyah saçlarının önünü düzeltti.

"Bana bir Türk kahvesi yapabilir misin? Orta şekerli."  kapının pervazında duran Aysel teyzeye bakarak konuştuğunda Aysel teyze ne yapacağını bilmez bir şekilde bana baktı.

Benden emir bekliyordu. 

Yılmaz bir ona bir bana baktıktan sonra küçümseyici bir gülüş attı. "Haklısın sen dur bana kızım yapar. Öyle değil mi?" 

Kızım demesiyle irkilmiştim. Bana böyle seslenmezdi. Mutlaka bir amacı olmalıydı. Ama ne? 

Tam birşey diyeceğim sırada kapının oradan bir ses geldi;

"O hiç birşey yapmıyor sende buradan kalkıp gidiyorsun!" 

Sonunda Baran Demir ortama giriş yaptığında küçük bir çocuk gibi sevinip heyecanlanmıştım. 

"Ne işin var burada?" abimin sesi sert ve temkinliydi. Yılmaz hemen ayağa kalktı ceketini silkeler gibi yapıp bana kısa bir akış attı. "Oğlum demek geldin." Bu adam böyle giderse yılın Nobel ödülünü bile alabilirdi. 

"Kes şimdi tatavayı da neden geldin onu söyle senle uğraşamam işlerim var." Abimden beklenmeyen bir hareket. İkisini film izler gibi izliyordum. Umarım sonu iyi biterdi.

Yılmaz kaşlarını çattığında onunla birlikte gelen sağ kolu birkaç adım atılarak abime yaklaştı abim onu tek bakışı ile durdurmuştu. "Olduğun yerde kal kırdıtma o bacaklarını!" adam olduğu yerde durup Yılmaza döndü. Çocuğun ismi neydi ki? Sana ne Duygu!

Ölümün GözleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin