İyi okumalar..
3 yıl sonra..
Yağmur taneleri teker teker odamın camına çarpıyordu. Saat 6.45'di. Gözlerimi kapatıp yatağımın başlığına kafamı dayadım. Soğuktu. Ama ben bir türlü üşümüyordum. Gözlerimi açıp yataktan çıktım.
Telefonum oturma odasında şarjdaydı. Oturma odasına gidip telefonu elime aldım. Gelen üç bildirim vardı. 2 si Barandandı.
Abim:
Biz geldik. Türkiye'deyiz.Sen nasılsın?
Dün akşam uçakla Türkiye'ye dönmüşlerdi. Mesaj sayfasına girip iyi yazdım. Telefonu kapatacağım sırada tekrar bildirim geldi. Bazen telefonu sessize almayı unutuyordum.
Abim:
Bu gün öğlen randevun var. Unutma!Unutmam.
Abim bana Londra'nın ünlü bir psikoloğundan bana randevu almıştı. Hiç itiraz etmeden olur demiştim. Şu üç senedir değişen ruh halime bir hayli şaşırıyordu. Aslında değişen bişey yoktu. Ben aynıydım. Sadece yaşananlar farklıydı.
Odama geri gidip kısa bir duş alıp çıktım. Üzerime yeşil bir kazak giyip siyah pantolonumu ve kahve rengi botlarımı giyip dışarı çıktım.
Aç değildim. Dükkana gidince yanındaki çörek satan yerden birşeyler alırdım.
Apartmanın merdivenlerinden yavaş adımlarla inmeye başladım. Apartmandan çıktım. Her zamanki gibi birinci kattaki komşum Bayan Anderson kedisi curly ile balkonda çay içiyordu.
Elimi kaldırıp onlara el salladım.
Beni gördüğünde kadın tatlı bir tebessüm etti. "Merhaba bayan Demir. Bugün nasılsın acaba?"bende ona karşı sakince gülümsedim."Biraz daha iyi hissediyorum sanırım. Peki ya siz nasılsınız?" Kedisi curly'i kucağından indirip balkonun korkuluklarına yaslandı. "Çok pozitif hissediyorum tatlım! Sorduğun için çok teşekkür ederim. Sen bu erken saatte sanırım dükkana gidiyor olmalısın.."
Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet efendim. Benim için erken veya geç pek fark etmiyor.."dedim. Kadın anlayışla başını salladı. Kedisine bakarak "Artık bu yaramazı içeri katmam gerek. Hava soğuk. Üşütmek istemeyiz." dedi. Gülerek selam verdim ve yoluma devam ettim.
İngilizce edebiyatını Londra'da bitirip burada hayalimdeki ne benzer bir kitapçı açmıştım. İçerisinde kendime ait yazdığım 2 kitabımda bulunuyordu.
Sokaklarda dükkanların çoğu açılmaya başlamıştı. Kaldığım apartin bir alt sokağında caddenin üzerinde ki ilk dükkan benimkiydi.
Anahtarla kapısını açıp içeri girdim. Etraf her zamanki gibi karanlıktı. Vitrinlerin ışıklarını açtıktan sonra kapının üzerindeki tabelayı Açık olarak değiştirdim.
Kitapların yanı sıra hediyelikler de satıyordum. Dükkandan çıkıp yanımdaki çörek satan yere girdim. Bir kahve ile birkaç tane çörek aldıktan sonra geri dükkana döndüm.
Dükkanda Aslının yaptığı birkaç tablo da vardı. Onlar satılık değildi ama alıcısı baya çok olmuştu. Yine de satmamıştım.
Dükkandan içeri Rüzgar girdiğinde olduğu duruma bakıp gülümsedim. "Bu gün kesinlikle şanslı günüm değil!" Yağmurdan dolayı ıslamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Gözleri
DiversosÖlüm gibi gözlerine baktıkça yaşadığımı hissediyordum. Kimdi bu adam aslında? Kimdi bu Savaş Duman? Artık gidebileceğim bir yer kalmamıştı. Bir o vardı. Gidebileceğim tek yer o iken ondan nasıl kaçacaktım? Ölümden kaçmak mümkün müydü ki? "Sen ölüm...