KT ♣ Bölüm 25

1.7K 285 152
                                    

Selam canım KT severlerim...

Yeni bölüm sizin için geldi 😊

Keyifle okuyun...


Zaman kavramını hain olarak nitelendirirdi Beren Teyze'si ve Alin sesli olarak dile getirmese de hiç anlamazdı niye böyle düşündüğünü. Yaşlanmak mıydı bu fikrinin ana teması yoksa yaşadığı hayal kırıklıkları mı, hiç sormamıştı. Sebebini düşünmemişti bile. Genç, hayat dolu ve tek bir derdi olmayan bir insan olarak sorgulamakta üzerine uzun uzun düşünmekte aklına gelmemişti.

Oysa zaman haindi gerçekten. Daha bu yaşta geriye dönüp bakmasını sağlayacak kadar haindi. Ne kadar zaman geçmişti ki bu adaya düşeli. Şimdi durduğu yerden geriye bakınca geçmişte şen şakrak anılara sahip olan kişi kendisi gibi gelmiyordu. O başka bir Alin'di. Tanıdığı ama kendisi olmayan bir kadındı.

Mutluydu önceden.

Tasasızdı.

Tekirdağ'daki o muhteşem zamanlara sahip olmuş, Demir ve Toprak ile birlikte yemediği halt kalmamıştı. Şafak Amca'sı camdan odasına tırmanırken işini kolaylaştırmamak için tüm ölüm riskine rağmen üzerine zeytin yağı boşaltan, Dinçer Amca'sının ikramlık şarap şişelerini sirke ile dolduran, Ayşe Teyze'sinin müdürü olduğu müzenin önüne tarihi eser olduğunu öne süren bir notla birlikte  hayvan kemikleri bırakan deli dolu çocuklardı. Alin'in sanatsal yönünden faydalanıp Demir'in kafasını yarılmış gibi göstererek Elif Teyze'sinin çalıştığı hastaneye giderek birkaç kez kadının bayılmasına da sebep olmuşlar Ayşe Teyzeleri haricinde bütün yaramazlıklarından sorunsuz bir şekilde sıyrılmışlardı lakin Ayşe Teyze'si hoş görmemişti yaptıkları şakaları. Saçlarını başlarını yolmuştu hiç üşenmeden. Oysa annesi yaptığı tatlılara tuz karıştırmasına ses çıkarmamış babası ise fikirlerini yaratıcı bularak takdir etmişti. 

Yakın çiftlikler de almışlardı onların bu hallerinden nasibini. Buğday harmanlarını istedikleri değil de farklı bir tüccara göndermişler, birkaç kez adamların yangın alarmlarını çalıştırarak çiftliklerinin su içinde kalmasına sebep olmuşlardı. 

Belki fazla ileri gittikleri ama neşeli günlerdi ve şimdi geriye baktığında o hikayelerdeki kişiden çok uzak, kendi geçmiş haline yabancıydı.

Acı çekiyor ama hiçbir ilaç bu acısına çare olmuyordu. Göğsü sıkışıyordu sık sık ama kalbine dair bir hastalık olmadığı da aşikardı. Beyni mesela gereğinden fazla mesai yapmasına rağmen tümör falan da yoktu ortalarda. Uyuyamıyordu bir süredir ve gözleri de üşengeç bir tavırla harekat etmeye itiraz ediyordu. Dalıp gidiyordu sık sık.

Farklı biriydi artık.

Ve ne yazık ki umut etmekten uzak bir noktada, bir imkansızın pençesine düşmüş, aklı ise yukarıda yarı baygın uyuyan yaralı adam haricinde her şeyden nefret eder hale gelmişti. Hep onu düşünmek hep onunla olduğunu düşlemek ve günün birinde belki hayatının son anlarında dahi olsa ona dair bir ümit taşımak istiyordu.

İmkansızın vakit aldığını kim söylediyse dünyanın en büyük yalancısıymış meğer. İmkansız imkansızdı işte. Karşısında buz gibi bir Brian bulduğunda ilk defa bir kelimenin anlamını kabul etti Alin. İkisinin hiçbir vakitte bir arada bulunamayacaklarını anladı ama kabullendi mi, işte orası muammaydı. Bir yanı yanına gidip başını omzuna koymayı deli gibi arzuluyor diğer yanı ise görünmez ve hatta mümkünse yok olmak istiyordu. 

Tasalanıyordu hayatında ilk kez.

Bu öyle bir tasalanmaydı ki patronunuzu ben vurdum dediği an kendisine doğru çekilen ve patlamaya hazır halde duran silahlara rağmen düşündüğü tek şey Brian ile bir arada olamayışının ve asla olmayacağının verdiği acıyı bir ömür boyu atlatamayacağıydı.

KAÇINILMAZ TUTSAK (AŞK-I KİMYA) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin