Mert konuğu tanıtma gereği duymadan geçip bir köşeye oturarak her zamanki umursamaz kişiliğini o anlarda da ön plana çıkmaya başarmıştı. Bizse donup kalmış, bu kızın kim olduğunu sorarcasına birbirimize bakıyorduk. Hemen eğilip kulağıma fısıldadın:
"Sevgilisi mi Mert'in?"
"Haberim yok."
Oğuz, Selin'in yanından ayrılarak ayakta bekleyen esrarengiz kızın yanına gidip konuşmaya başlamıştı:
"Hoş geldin. Oğuz ben." ona elini uzattı. Kız zor zanaat donuk bir şekilde tokalaşmak için elini ona verdi.
"Hoş bulduk Nil ben de. Memnun oldum demem gerek sanırım, şu an o bölüme geldik değil mi?"
Asimetrik yüz hatları, giyim kuşamı, ses tonu ve son olarak da tavrıyla gizemini koruyarak, bizleri merak içinde bırakmaya devam ediyordu Nil.
Tamam, ilk bakışta sert bir mizacı olduğunu tahmin etmek zor değildi. Fakat bu kızda başka bir şeyler daha var gibiydi. Koyu makyajının ardına gizlenmiş beyaz pürüzsüz teni hepimizin gözünü alıyordu. Vampirlerin varlığına inansaydım, onlardan biri olduğuna dair bahse dahi girebilirdim.
Gözleri mavi gibi de değildi sanki mavinin birkaç ton koyusu, hatta en koyusuydu. O zamana kadar oldukça fazla mavi göz görmüştüm, başta Oğuz'unkiler olmak üzere. Ama onunkiler Oğuz'unkilerden fazlasıyla farklıydı. Karanlığı içinde kaybolmuştu mavileri. Hayatın darbeleriyle karanlığa bulaşmış, belki de bilerek ve isteyerek karanlığı içine çekip eritmeye çalışmıştı o lacivert gözler.
Ukala ve umursamaz bakışlarının hemen yanında boğuk boğuk kulaklara işleyen ve unutulması mümkün olmayan bir ses tonu vardı bu kızın. Vücudunun bir çok yeri dövmeyle kaplıydı. Beyaz tenin üzerine işlenmiş renkli, renkli dövmeler bir yağlı boya çalışması gibi gözümüzü alıyordu.
Biz onu enine boyuna süzerken Oğuz, Nil'in bu ukala tavrını dert etmeyerek birkaç kelimeyle ortamı yumuşatmaya çalışıyordu:
"Aynen öyle demen gerekiyor Nil Hanım. Ama dur dur, sen söyleme bunu ben söyleyeyim de misafirperver olduğum gerçeğiyle bir kez daha yüzleşsin şu arkadaşlar. Tanıştığımıza memnun oldum. Mert'in arkadaşı bizimde arkadaşımızdır. Buyurun oturun istediğiniz bir köşeye."
Oğuz'un sımsıcak karşılaması sizi de cesaretlendirmişti. Oğuz'un ardından Selin, Nil'i bir güzel öperek sarıp sarmaladı, ardından da sen aynı şekilde.
Nil, nereye geldim ben gibilerinden etrafa bakınıyordu. Tanışma merasiminin sonunu ben getirmiştim. Kendimi tanıttım ve el sıkıştık. Merasim sonunda Mert konuğunu yanına çağırmayı anca akıl edebilmişti. Nil, Mert'in hemen yanındaki sandalyeye kuruldu. Bizde mangal ateşini yakma derdine düştük.
Bu konu da ikimizin de deneyimsizliği beş kilometre öteden belli oluyordu. Önce birkaç gazete yardımıyla kömürleri tutuşturmaya çalıştık fakat başarılı olamamıştık. Başımı kaldırdığımda Oğuz'un alaycı gözlerle bizi izlediğinin farkına varmıştım. Yine yamuk yamuk sırıtıyordu.
"Sırıtacağına gel de yardım et, ne dersin!"
"Yok canım ya ben almayayım. Bugün hiçbir şeye elimi sürmeye niyetim yok. Kazandığım oyun bir işe yarasın istiyorum da."
"Uyuz, bari ateşi nasıl tutuşturacağız onu söyle."
"Tahta parçası, çalı çırpı falan diye bir şeyler var bildin mi? Kafanı salladığına göre bildin. İşte gazeteler yardımıyla onları tutuşturacaksın, onlarda tahta paçalarını, çalı çırpıyı tutuşturacak, o çalı çırpılar da kömürleri tutuşturacak."
![](https://img.wattpad.com/cover/19338959-288-k914179.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAM [Tamamlandı]
FantasyÖzgür(Toprak) sadece toprak ve kum zeminde görünebilen bir gençtir. Hayatın ona verdiği bu farklı özelliğe alışmaya çalışır. Farklı bir hayat çoğu insana çekici gelse de o normal, sıradan bir yaşam arzusuyla yanar tutuşur. Ve bir gün normal bir insa...