Toprak Adam Bölüm 41

1.8K 233 33
                                    

NOT: Resimdeki temsili Ali'dir...

O sesi duyduğumda sanki her şey ağır çekim olarak hareket etmeye başlamıştı. Silah sesinin beraberinde havalanan kuşların çırpınan kanat sesleri de kulaklarımı yalayıp geçti. Ne olduğunu merak ediyordum ama etrafıma ve özellikle de kendi vücuduma bakmaya cesaretim yoktu. Sesin kurşundan hızlı olduğunu biliyordum ve kurşunun vücuda zerk ettiği şokun acıyı birkaç saniye ertelediğini de.

Beynimin içi dış güçler tarafından çomak sokulmuş bir arı kovanından farksızdı. Binlerce fikir birbiriyle sohbet halindeydi sanki. Anlık düşünceler bir diğerinin sırasını bile bekleme gereği duymadan birbirinin üzerine hücum ediyorlardı. "Yaralandım mı? Ölecek miyim? Vurulan ben değilsem, kim? Umarım Nil değildir. Ali ve o adamsa.. ben nasıl bir insanım da birinin yaralanmasını diğerine tercih ediyorum." Binlerce soru cevap kombinasyonu birbirini kovalıyordu.

Ölüm bu terasta dördümüzden birini ziyarete gelmişti ve ben ona "Evde yokum." diye haykırmak istiyordum. Azrail'in yokladığı kapılardan eli boş bir halde geri dönmesini tüm kalbimle istiyordum. Ama en çokta o kulakları sağır eden sesin benim vücudumda, benden başka kimsenin göremeyeceği o yarayı açmamasını diliyordum. Evet, ben oracıkta ölebilirdim ve vücudumdan sızan kan damlalarının sahibinin ben olduğumdan kimsenin haberi olmazdı. Hoş haberi olsa da ellerinden bir şey gelmezdi.

O gün bencillik ettiğimi biliyordum. İlk olarak kendimi düşünmüştüm Nil'i veya bir başkasını değil. Yaşayacak günlerim olduğunu ve bu yaşamı en çok benim hak ettiğimi. Ardımda bırakacak çok şeyim olduğunu ve hepsinin kıymetini bu sesin hatırlatmasının trajikomik tarafını o günden sonra hiçbir zaman aklımdan çıkarmadım.

O an bana sorsalar bu dünyadaki en iyi insan bendim ve bu yaşamı diğerlerinden onlarca hatta binlerce kat fazla hak ediyordum. İskambilden en güzel evi ben yapardım. En güzel şarkıyı ben söyler, şiiri ben okurdum. En güzel gülüş benimdi. En uzağa ben tükürürdüm. Ve isteseler kokusuz bile kusardım.

Bencilliğin doğanın bir kanunu olduğunu o an iyice kavramıştım. Ne olursa olsun kendi canını düşünürdü insan, tüm yardımsever, hümanist duyguları yerlerine çekilirdi ölümün yakınlığı insan bünyesinde hissedildiğinde.

Ölüm korkusu sadece o duygularla bırakırdı bizi: Bencillik ve yaşama isteği. Şu an bunu anlatırken bile utanç duyuyorum sevdiğim. İnsan olmanın bir zorluğu da bu sanırım: Henüz kendi ilkel duygularından haberdar olmadığı anlarda o duygularla merhabalaşması ve o duygular yüzünden kendisinden tiksinmesi. Ben bunu ilk kez orada yaşadım ve daha sonra onlarca kez bambaşka yerlerde ve bambaşka zamanlarda.

Saliseler birbirini kovalarken tüm bunları aklımdan çıkarmaya ve kaybolan cesaretimi geri kazanmaya çalışıyordum. Vücudumdan soğuk terler boşanıyordu, hissediyordum. Tüm cesaretimi toplayıp kendi vücudumu kontrol ettim önce. Herhangi bir kanamam yoktu. Vurulanın ben olmadığımı bilmenin anlık rahatlığı çöktü üzerime. Daha sonra ise o talihsiz kurşunun kime isabet ettiğinin telaşı.

Hemen yanı başımda duran Nil'e baktım ağzı ardına kadar açılmış, gözleri donuktu. Şoka girmişti. Kafamı biraz daha ileriye uzattığımda Ali'nin yediği kurşunun etkisiyle oturduğumuz yerden geriye doğru yavaş yavaş devriliyor olduğunu gördüm. Beyaz gömleğinin üstünü kocaman kocaman kırmızı lekeler kaplamıştı. Sol omzunun birkaç santim aşağısından vurulmuş, bu dünyada emanet diye aldığı canın ağırlığını üzerinden atıyor gibiydi gözleri.

Ali'nin bir eli Nil'in elinden hala ayrılmamıştı. Acı bir inleme çıktı dudaklarından. Suç ortağı onu yere devrilmek üzereyken yakaladı. Adam Ali'nin, Nil'i sımsıkı kavrayan elini gevşeterek zor olsa da onları birbirinden ayırıp genç adamı yere doğru uzattı.

TOPRAK ADAM [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin