Sessizliğin böğrüne, böğrüne Oğuz tarafından ustalıkla atılan bıçak darbeleri belki o anda sessizliğe can çekiştirmişti ama onu alt etmeyi başaramamıştı. Sanırım herkesin kafasında onun sorusu vardı "Şimdi ne yapacağız?". Böyle komplike olaylarla sıkça karşılaşmamanın toyluğunu yaşıyorduk. Biraz şok, biraz adrenalin ve biraz da oradan hiçbir yara almadan çıkabilmenin haklı gururu vardı üçümüzde de. Bu üçü yanına ek olarak bir de bilinmezlik hali.
Gerçek bir dünyada kötü adamlardan genç ve masum ( belki o kadar da masum değil lafın gelişi idare edelim) bir kızı kurtarınca her şey direkt yoluna girmiyor. Maalesef hayatımızı şekillendiren olay zincirleri o ünlü, milyonlarca dolar harcanan Hollywood filmlerindeki gibi değil. Yani kötü adamların kafasını karpuz gibi ikiye ayırıp da onlarla bir daha ki karşılaşmada " Hey dostum canın cehenneme. O koca kafanı nasılda ikiye ayırdım. Bir daha bu kıza bulaşırsan senin postunu o iri gövdenden ayırır, köpeklere atarım. Haydi şimdi çek arabanı buradan gazla." denilmiyor. Aksine o kahramanlık yapan deli damarına küfür edip çemkiriyorsun. Ah ulan niye bulaştım ben bu işe, ben mi kurtaracağım bu dünyayı diye. Ertesi günü sağ salim atlatmanın planlarını düşünüyorsun. Yakınlarını ve onlara verilebilecek zararları da. Kuyruğunu kıstırıp sessiz sakin yürürken o adamlara rast gelmemeyi diliyorsun yukarıdan. Yani sen, sen ol sevdiğim kahramanlık olaylarına girişme, bak canın yanar bünyen bulanır ben seni burada uyarmış olayım.
Neyse baktı Oğuz sessizliğin direncini ilk hamlesinde kıramadı orta alanda hazırlık pasları yaparak ikinci bir atağa girişti. İkimizin de dizine hafifçe vurdu:
"Hadi gençler beyin fırtınası zamanı?"
Göz ucuyla bir Oğuz'a bir de yatağımda uyuyan Nil'e bakarak:
"Kızı uyandırmayalım bari dışarıda konuşalım."
Dedim. Üçümüz ayaklanıp yavaş hareketlerle, oldukça az ses çıkartmaya çalışarak dışarıya çıkmıştık.
Oğuz:
"Eee hadi be oğlum yarın ne yapıyoruz? Farkında mısınız bu gece iki adam kafası patlattık. Ayılmışlardır değil mi?"
"Gideyim bir bakayım isterseniz hı?"
"Yok, yok kalsın aman."
"Peki, o zaman daha fazla düşünmeyin şu herifleri. Ben aslında Nil, nasıl bulaşmış bu adamlara onu anlamadım."
Diyerek ortaya Mert'in açıklamasını beklediğim konuyu usulca bırakmıştım. Fakat Mert hiç oralı olmuyor, açıklama gereği duymuyordu. Biz Nil hakkında birkaç cümle daha ettik buna benzer fakat Mert'in bu konuya has olan direncini kırmaya yetmemişti o cümleler. Mert kendisi dile getirmese de bu konunun konuşulmasından sıkıldığını onun beden dilinden anlayabiliyordum. Ayaklarıyla yerdeki toprağı karıştırıp, ufak tefek taşları alıyor, bir o yana bir bu yana koyuyordu. Konuşmanın bitmesini bekler gibi davranıp ensesindeki saçlar ile oynuyor, göz temasına girmemeye çalışarak alttan, alttan bize bakıyordu. Bizim bu işi sonuca ulaştırabilmemiz için ondan gelecek bilgilere ihtiyacımız vardı. Ve aslına bakarsan bu ikilinin ilişkisinin boyutunu, adamlara yakalanıp yakalanmamaktan daha çok önemsiyorduk. Tüm bu sebeplerden güç alarak Mert'e bir kez daha yüklendim:
"Evet, Mert Bey sizi dinliyoruz. Başımızı bir kız için bunca tehlikeye attık ilişkinizi kurtardık. Değecek mi bari yaptıklarımıza?"
Mert sonunda yere sabitlediği bakışlarını oradan alarak bana doğru yöneltmişti. Yüzünde bir tutam kızarıklık, bakışlarında ise birden çok anlam gizli gibiydi. Gözlerini kısarak:
"Pardon, pardon ne ilişkisi?" dedi. Şaşırmıştım.
"Oğlum içeride bir kız yatıyor ya, adı Nil olan hani. Onunla olan ilişkiniz diyorum, delirtme adamı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAM [Tamamlandı]
FantasyÖzgür(Toprak) sadece toprak ve kum zeminde görünebilen bir gençtir. Hayatın ona verdiği bu farklı özelliğe alışmaya çalışır. Farklı bir hayat çoğu insana çekici gelse de o normal, sıradan bir yaşam arzusuyla yanar tutuşur. Ve bir gün normal bir insa...