Sarf ettiğim sözlerden sonra Nil ürkmüş, beynine giden tüm sinir uçları yanmış gibiydi. Yüzünde sözde gaipten duyduğu sesi anlamlandırmaya çalışıyormuşa benzer bir ifade vardı. Genç kızın o an varlığını görmediği, sadece sesini duyduğu, nefesini kulaklarında hissettiği birine inanması gerekiyordu. Ondan ne yapmasını istediğimi ben de gayet iyi biliyordum ve bunun ne kadar zor olduğunu da.
Bir insanın yapması gerektiği belki de en zor şeyi istiyordum ondan, canını bana emanet etmesini. Söz konusu olan bir eşya, para ya da mülk değildi ki, "Al senin himayen altında dursun. Zilyedi ol tepe tepe kullan." diye hemen teslim edilsin. Ki bunları, fıldır fiş şeyleri dahi birine emanet ederken insanoğlunun ne kadar zorlandığını hepimiz biliriz.
Nil'in gözleri kısılmıştı, yavaşça kafasını sağa sola çevirerek meraklı gözlerini etrafta gezdirdi. Gözüne çarpacak bir şeyler arıyor fakat bulamıyordu. Sonra sesin geldiği yöne, bana dönüp sadece ikimizin duyabileceği bir fısıltı eşliğinde dudaklarını yavaşça hareket ettirdi.
"Toprak?"
Tekrar onun kulağına doğru eğilmiştim. Bir elimle siyah ojeli parmaklarını yakalayıp hafifçe sıktım. Bu, o güven verici hareketlerden biriydi biliyordum.
"Benim ve şu an tam yanında oturuyorum. Hissettiğin eller benim. Ve inan bana bu durumu konuşmak için daha çok vaktimiz olacak ama önce seni buradan kurtarmalıyım. Bana güvenmelisin hem de çok."
Nil'in kafası daha da karışmış kaşları biraz daha çatılmıştı. Sesin yani benim samimiyetime güvenmek istiyordu. Ve bir yandan da emindim ki; Nil'in beyninde ki tüm hücreler bu olağanüstü durumu anlamlandırmaya çalışıyordu.
"Ama sen nasıl..." dedi yavaşça. Cümlesini tamamlamasına izin vermedim.
"Nasılını sana anlatacağım Nil, söz veriyorum. Şimdi bana inanmalısın sadece bu kadarını bil. Burada beni hiç kimse göremiyor. Sen de sadece onlardan birisin. Seni buradan kurtarabileceğimi düşünüyorum. Bunu bir kez yapmıştım bir kez daha yapabilirim."
"Sen... Fabrika da..."
"Evet, o bendim. Lütfen bana inan olur mu?"
Anlık korku ve tedirginlik yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Kısılan gözleri, çatılan kaşları gevşemiş ve hatta ardına kadar açılmıştı. Umut dolu bir "Tamam ." sözcüğü çıktı hafif aralık dudaklarından.
Nil'e uzanan elimi ondan ayırmayıp yanında olduğumu hissettirmeye çalışıyordum. Nil'in gergin omuzları bir nebze de olsa aşağıya düşmüştü. Ondan aldığım bu rahatlama işaretiyle etraf olup biteni tekrar gözlemlemeye koyuldum.
Ali sinirinden kudurmuş bir halde terası dört dönüyordu. Babası Mahir ise onu sakinleştirmenin bütün yollarını deniyordu. Oğlu ondan o an ne isterse yapacaktı Mahir, yeter ki Ali kazasız belasız bu olayı atlatsın.
Ali'nin öfkesi bir türlü geçmek bilmiyordu. Bir ara hızlıca yanımıza doğru yaklaşıp Nil'in kıvırcık kahverengi saçlarından tutup çekti. Elim onun elinden öylelikle ayrılmıştı. Gözümün önünde kıza işkence yapılıyordu ve ben buna müdahale edemiyordum.
Nil'in canı çok yanmıştı tekrar ağlamaya ve haykırmaya başladı.
"Bırak beni Allah'ın cezası bırak canımı yakıyorsun."
Ali birden ellerini onun saçından ayırdı. Canının yanmasına üzülmüş gibiydi. Kendi ellerine vurmaya ve kendi kendine konuşmaya başladı.
"Canını yaktın Ali canını yaktın Nil'in. Onun canını yakmaman gerektiğini sana kaç kez söylemiştim."
İşte o an gözlerim dört açıldı. Bu hiç de Ali'nin babasının tarif ettiği hastalık değildi. Ali'nin sanki iyi ve kötü tarafı olan iki kişiliği vardı. Ve belli ki çoğu zaman kötü olan kişilik iyi tarafını kendine esir ediyordu. Nil de benim gibi afallamıştı. Onun hasta biri olduğunun farkındaydı belki ama bu kadarını da beklemiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAM [Tamamlandı]
FantasiÖzgür(Toprak) sadece toprak ve kum zeminde görünebilen bir gençtir. Hayatın ona verdiği bu farklı özelliğe alışmaya çalışır. Farklı bir hayat çoğu insana çekici gelse de o normal, sıradan bir yaşam arzusuyla yanar tutuşur. Ve bir gün normal bir insa...