Albert Einstein'ın İzafiyet teorisine tamamen inandığım günlerdeydik sevdiğim. Sensiz zaman uzuyor da uzuyor, günler geçip gitmek bilmiyordu. Yokluğun az gelir gibi birkaç gün sonra bir de Oğuz'u uğurladım senin ardından. O zamana kadar yalnızlığımı paylaştığım tek dostum da beni bırakıp gitmişti. Ben ise kendimi uzun uzun uykulara vermiştim. Sanırım depresyonun eşiğindeydim belki de tam içinde. Uyuyup uyanıp bir şeyler atıştırarak geri yattığım çok oldu, bilirim. Hiç kimseyle konuşmadan günü bitirdiğimde...
Havalar yavaş yavaş soğumaya başladığında takvim ekimin ortasını bulmuştu. Sonbahar ağaçları soymuş, onların süsleriyle yolların üstünü özenle örtmüştü. Geceleri artık soğuk olduğundan ve kasaba yalnızlaştığından ailemin yanındaki kulübeye geri dönmüştüm. Arada bir akşam üzerileri Selin ile sahilde buluşup Oğuz'u ve seni çekiştirmek, sanırım yaptığım tek aktiviteydi o zamanlar. Evet, o tüm kulak çınlamalarının sebebi bizdik sevdiğim.
Oğuz tam da söz verdiği gibi her hafta sonu kasabaya teşrif ediyor, terk edilmiş bu kasabada kalanları canla başla eylemeye çalışıyordu. Üniversitede yaşadığı olayları, edindiği arkadaşları, aldığı dersleri keyifle anlatıyor ve aynı keyifle de bize dinletmeyi başarıyordu. Sen ise bana günde yaklaşık olarak toplam iki saatini ayırıyordun. Başlarda zor olsa da istisnasız her gün saat gece on biri bulunca birbirimizi arıyor ve özlemimizi bir nebze de olsa gidermeye çalışıyorduk. En azından ben öyle zannediyordum.
Seni uğurlamaya gelmediğim için ya da pardon gelip de sana kendimi gösteremediğim için bana oldukça kırgındın. İlk birkaç aramamı yanıtlamadın sonra sana destanvari mesajlar atarak, inandırıcı yalanlarımı birbiri ardına sıraladığımda aramızdaki buzlar erimeye başlamıştı. O aralar benim nefes almama tek sebep o iki saatlik, sonunda senin mırıldanarak uykuya yenik düştüğün konuşmalardı.
Yaklaşık bir ay böyle geçmişti. Artık konuşmalar yetmez, günler dayanılmaz olmuştu. Zaten senin sözde sınavların sebebiyle de süreler yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. O iki saatler önce bir buçuğa, sonra da bir saate düştü. Ben ise bu azalmanın altında yatan sebebi yana yakıla aramakla meşguldüm.
Bunun için Oğuz'a buraya geleceği bir hafta sonunda, beni senin yanına götürebileceğine dair verdiği sözleri hatırlattım. O da dayatmalarıma yenilerek bu sözde ziyareti kabul etmiş oldu. Neredeyse ekim ayının sonundaydık. Oğuz'la beraber otogara giderek onun adına çift kişilik İstanbul biletlerimizi alıp pazar gecesi yola koyulduk. Kendimi cam kenarına attırıp rahat geçen yolculuğumda bol bol Oğuz'u uyandırarak bana sövememesinden faydalandım. Yolculuk benim için farklı ve oldukça keyifliydi. Sen gittiğinden beri pek insan içine karışmadığımdan her anından zevk almaya çalışıyordum.
Sen her ne kadar beni göremeyecek olsan da, ben seni görebileceğimden içim içime sığmıyordu. Bu ziyaret sadece Oğuz ve benim aramda kalacaktı. Bu yüzden Oğuz, Selin'e dahi bu ziyaretten söz etmemişti. O beni üniversiteye kadar götürecek, bir günlük derslerini asacak, her türlü ihtiyacımı karşılayacak, ben ise senin ders programını ve okulun krokisini ezbere bildiğim için seni şıp diye elimle koymuş gibi bulacaktım ki öyle de oldu.
Uzun süren yolculuğun sonunda kampüse Oğuz misafir öğrenci olarak, ben ise Toprak Adam olmanın faydalarından nemalanarak erken saatlerde kolayca giriş yaptık. Saat oldukça erken olduğundan etrafta pek kimsecikler yoktu bu ise Oğuz'la diyalog kurmamızı kolaylaştırıyordu. Koyu yeşil tabelalardaki yönlendirmeleri takip ederek önce öğrenim gördüğün fakülteyi bulduk. O gün dersin saat birdeydi. Hazır vaktimiz varken daha önceden verdiğin bilgileri toparlayıp kampüsün içinde yer alan kaldığın yurdu da bulmuştuk. O ana kadar her şey yolunda ve tam olarak tasarladığımız gibi gidiyordu. Oğuz yüz yüze gelmemeniz için beni birkaç metre geriden takip ediyor, ben ise istediğim yere rahat rahat girip çıkabiliyordum. Karınlarımız acıktığında yurttan uzaklaşıp fakültenin hemen bitişiğinde bulunan kantine doğru yol aldık. Oğuz yiyecek içecek bir şeyler aldı, kantinin bahçesinde kuytuda kalan masalardan birine oturup yiyeceğimi ve içeceğimi kimse görmeden elime tutuşturdu. Ben de onun yardımı sayesinde karnımı bir güzel doyurdum. Artık karnım tok sırtım pekti, her şey hazırdı, ben bile.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAM [Tamamlandı]
FantasíaÖzgür(Toprak) sadece toprak ve kum zeminde görünebilen bir gençtir. Hayatın ona verdiği bu farklı özelliğe alışmaya çalışır. Farklı bir hayat çoğu insana çekici gelse de o normal, sıradan bir yaşam arzusuyla yanar tutuşur. Ve bir gün normal bir insa...