Toprak Adam Bölüm 2

17.4K 1.1K 242
                                    

Sonrasında bu duruma zor da olsa alışmaya çalıştım. Birkaç gün içinde ise duruma çözüm bulma çabaları ve çeşitli yürüme-görünme deneyleri başlamıştı. Toprak ile olan bu ilişkimi uzun uzadıya araştırıyorduk.

Deneylere hangi zeminlerde görünebildiğimle başlamıştık. Bir taşta, bir kumda, bir mermerde, bir asfaltta, bir suda... Çeşitli zeminlerde yürüyüp görünmeye çalışmakla geçiyordu günlerim. Deneyler sonuçlandığında sadece kum ve toprakta görünebildiğim sonucuna zor da olsa varmıştık. Bu sonucu alır almaz tabanı toprak olan ayakkabılar icat ettik el birlik olup, ama onlar bana çare olamadı. Toprak dolu ayakkabıları giydiğimde de sonuç aynıydı, görünmüyordum. Bu icat bize çare olmayınca başa dönüp hangi zeminlerde görünebildiğime tekrar tekrar baktık ve bana en az ne kadar bir alan gerektiğine de. Ölçtük, biçtik toprak alanda görünmem için ortalama yetmiş santimetre kare bir alan gerekiyordu. Kumda ise bir kaç santimetre kare daha fazlası.

Böyle bir şeyin olması, olabilmesi hayatımızı bambaşka bir yere sürüklemişti. O zamanlar aklı selim olan tek insan annem, çeşitli kitaplar araştırdı. Fakat bu araştırmalar da sonuçsuz kalmış, anneme zarar vermekten öteye gidememişti. Annem o zamanlar durumuma bir çare bulmak için o kadar çok kitap okuyordu ki, önceleri gözlerinin altına uykusuzluktan yerleştiğini sandığımız mor renkli halkalar bir süre sonra onun vücudunun bir parçası haline gelmişti.

Durumun Mert'te de ortaya çıkabilme ihtimalini de düşünmüştü annem. İkimizden de kan örnekleri alarak özel bir laboratuvar da çeşitli tahliller yaptırdı. Kan örnekleri sonucuna göre Mert'te ya da bende herhangi bir sorun yoktu, ikimizde normal, sağlıklı birer insan gibi görünüyorduk. Tıbbi girişimlerde sonuçsuz kalınca annem pes eder sandım ama etmedi. Bana benzer bir vaka bulmak konusunda umudunu hiç kaybetmedi ve kitap araştırmalarına geri döndü. Sanıyorum ki benim gibi bir olay bulduğunda o da kendini yalnız veya tamamen yenik hissetmeyecekti. Ya da sadece annelik iç güdüsüyle hareket etti o anlarda bilemiyorum. Ben de hala bazı şeylerin yanıtlarını arıyorum.

Bu arada benim babam yok, yıllar önce bir intihar mektubu bırakıp ortalıktan kaybolmuş fakat cesedi belirttiği mevkide ne kadar aransa da bulunamamış. Sana babam trafik kazasında öldü demiştim pek de yalan sayılmaz sonuçta ben dahil herkes öldü biliyor kendisini. Hem ben ufak tefek yalanlarda söylerim zaten biliyorsun, ağız alışkanlığı diyelim. Ha bir de nasıl geçindiğimiz konusu var. Annem, babam hakkında gaiplik kararı alınca onun tüm mal varlığı bizim üzerimize geçti. Ondan kalan maaş ve mülkler rahat rahat geçinmemize yetiyor.

Yine bana dönecek olursak, o zamanlar olanları bu kadar çok umursamıyordum. Aslına bakarsan eğlenceli bile geliyordu Toprak Adam olduğum gerçeği. Düşünsene çocuksun ve kimseye görünmeden istediklerini yapma şansın var. Bunun bana verilmiş bir armağan olduğunu düşünüyordum. Sınırsız eğlencenin ardına kadar açılmış kapısıydı adeta.

Mert ile beraber çıkaral insanları korkutup eğlendiğimiz çok oldu. Gitmek istediğim yerlere gittim. Bir yerde olmak için kimseden izin ya da davet almam gerekmiyordu annem dışında tabi. O bizi her zaman sıkı sıkı tembihler, Toprak Adam olduğumu kimsenin bilmemesi gerektiğini defalarca söylerdi. Akıl almaz bir hayatın içine başka birilerini eklemememi de her defasında belirtmeyi ihmal etmezdi.

Bunu bilen sadece üçümüzdük, tabi bir vakte kadar. Evin sınırları içerisinde görünmez oluyordum. Bunun için bahçeye, toprağın üstüne bir kulübe yaptırdık. Artık hayatımın büyük kısmı bu kulübede, bu bahçede geçiyordu, en azından insanların görebildiği kadarıyla.

Bu olaylardan sonra okulu bıraktım, en azından kayıtlar üzerinde. Sessizliğimi takınıp sınıfın orta yerinde ders dinlemişliğim çoktur. Okula ne kadar gitmek istemesem de annem yaşıtlarımı görebileceğim, onların yaşamından kopmayacağım bir ortamda bulunmamı istiyordu. Sırf bu yüzden okula gittim, ama diploma, karne gibi şeyler alamadım. Hiçbir sınava da giremedim. Gittim ve varlığımdan habersiz insanları gözledim. Nasıl güldüklerini, nasıl üzüldüklerini, nasıl utandıklarını, nasıl ağladıklarını, nasıl sevdiklerini, nasıl unuttuklarını gördüm. Onları bir kitap gibi okudum, ezberledim. Her mimiğin, sahte bir gülücüğün, kaçamak bakışların, aşk dolu bir kimsenin, gerçekten ağlayan birinin her hareketini biliyorum. Ve bu yüzden sen bana gerçek geldin. Ezberlediğim tüm davranışların dışında bana geldin. Kalbimin üzerine oturdun ve kalkmıyorsun.

Neyse sevdiğim, tek dostum Oğuz benim biliyorsun. Hakkımda gerçeği bilen ailem dışındaki tek kişi oydu ta ki şartlar değişene kadar. O büyüdü güvenilir bir adam oldu, gerçi oldu demeyeyim ona haksızlık olmasın çünkü o çocukken de aynıydı. Ama Oğuz'a da ben anlatmadım gerçeği.
Oğuz, bir gün beni Mert ile yürüyüş denemeleri yaparken görmüş. Ne olduğunu anlamak için de bahçe kapımızdaki küçük deliğin ardından bizi gözetlemeye devam etmiş. Yanılmıyorsam görünmez olduğumdan iki üç ay sonraydı ona yakalanmamız.

Oğuz, zeki ve neşeli bir çocuktu. O, küçük delikten bakıp denemelerimizi izleyerek neyin ne olduğunu tam olarak kavradıktan sonra, bahçe kapımızı tıklatmıştı. Mert, kapıyı açar açmaz Oğuz ona heyecanlı heyecanlı gördüklerine inanamadığını söyledi. Annem hızlı adımlarla hemen yanımıza gelerek onu böyle bir şey olmadığına inandırmaya çalışmıştı. Ama Oğuz gördüklerinde oldukça ısrarcıydı ve aynı cümleyi defalarca söylüyordu.

"Özgür bu muhteşem bir şey ben de yapabilir miyim?"

Böylece annemin de tüm ikna çabaları kayıtsız kalıyordu. En sonunda Oğuz'a hazır bana, bu Toprak Adam olma durumuma inanabileceği bir yaştayken, olan biteni ona anlattık. Gözleriyle de gördüğü için ve hayal dünyası da fazlasıyla geniş olan bir çocuk olduğu için pek çok yargılamadan hemen her şeyi kabullendi. O günden itibaren Oğuz bizimle beraber daha çok zaman geçirmeye başladı.

Oğuz ve onun karman çorman sarı saçları, parlak umut saçan mavi gözleri, zehir gibi kafası, hafif sağa kayan aptal gülüşü, hep yanımdaydı. Yalnızlığımın içine girip, beni o dipsiz kuyulardan birkaç kelimesiyle çıkarabilen, hakkımda gerçeği bilen yegane arkadaşım Oğuz oldu. Ve döndü dolaştı, öyle yaptı, böyle yaptı sonunda benim seni sevmeme de vesile oldu. O, olmasaydı değil seninle konuşmaya, yanına beş metreden fazla yaklaşmaya cesaret bile edemezdim.

Neyse sevdiğim yazlık olarak güle oynaya geldiğimiz bu yerde esaretimin başladığını eylül gelince öğrendim. Burası eylül gelince boşalan bir kasaba biliyorsun. O yüzden eylülleri sevmem. İnsanları benden götürdüğü için sevmem eylülleri. Şen kahkahaları alıp, yerine sükuneti koyduğu için sevmem. Ve en önemlisi de seni alıp bütün sene benden uzak tuttuğu için sevmem eylülleri. Ben sadece haziranı severim. Seni kolundan tuttuğu gibi bu yere, bana getiren haziranı severim.

Büyümeye başladık sevdiğim ve inan bana bu en zoruydu. Bu beni fena halde korkutuyordu. Büyüyünce insanların daha çıkarcı bir yapıya dönüştüklerini duymuştum. Sevdiklerim de beni normal olan hayatlarının içine almakta zorlanacaktı bunu biliyordum. Onlar gibi okul partilerine, kafelere, yemeklere, davetlere gidemezdim ki. Gitsem bile onlar dışında hiç kimse beni fark edemezdi. Onların normal hayatları benim ise bu olağanüstü vaziyetim bizleri birbirimizden ne zaman koparacaktı?

O zaman hayatımdaki soru işaretlerinin en büyüğü buydu. Şimdi ise oooo soru işaretinden bol ne var ki hayatımda.

Onların sınıf müsamerelerini, mezuniyetlerini, çocukluk aşklarını, birinin elini ilk tutuşlarını izledim ben. Ama hiçbir zaman yanlarında olup "Buradayım dostum Oğuz.", "Buradayım kardeşim Mert." diye sesimi duyuramadım. Kıstım sesimi, gözyaşlarımı içime akıttım. Önemli bir olayda onların yanında olduğumu kanıtlayacak bir fotoğrafım yoktu benim, sadece onları sımsıkı saracak, sevecek ve bir daha da bırakmayacak bir kalbim vardı. Bu onlara bu zamana kadar yetti mi bilmiyorum, ama beni bırakmadılar ve bırakmayacaklar biliyorum.

Onları çok kıskandım itiraf ediyorum, sıradan hayatlarını kıskandım. O ilkokuldaki yaramazlıklarını, isimlerinin tahtaya yazılmasını, öğretmenlerin onlara bağırmalarını kıskandım, kantine koşarken birbirlerini ezip geçmelerini kıskandım, okulda birine merhaba demelerini kıskandım. Çok kıskandım. Ama bu duygunun kimseye zarar vermesine izin vermedim. Kıskandım içime attım, nefret ettim içime attım, üzüldüm içime attım, ağladım içime attım. Öyle çok içime attım ki, seni de içime atarım orada kaybolur gidersin sandım. Yanılmışım şimdi anlıyorum. Ben seni istemeden içimde öyle bir yere atmışım ki; ne içimdesin kalbimin, ne dışında. Tam ortasındasın. Yerleşmişsin oraya ve bir daha da kalkmaya niyetin yok galiba...

TOPRAK ADAM [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin