Toprak Adam Bölüm 38

1.9K 228 45
                                    

Mert'ten duyduğum şeyle vücudumdaki tüm sinir uçlarının yabancı, usta bir el tarafından bir bir gerildiğini, her bir saç telimden parmak uçlarıma kadar hissedebiliyordum. Nil'in bir iki hafta öncesindeki bağırış, çağırış ve yakarışları gözlerimin önüne geliyor, bu da sinir katsayımın daha da fazla artmasına neden oluyordu.

Tüm bunları başaran sinirlerimi geren usta elin sahibi, benden birkaç yaş büyük, hareket kontrol yetisini tamamen kendi duygu akışına bırakmış, kafası karma karışık genç bir adamdı. Ali...

Hayatta bazen ne yapacağını tam olarak bilemediğin ama bir şekilde yakınlarına yardım etmek istediğin durumlar olur. O gün, o durumların birindeydim ben de. Ne yapabileceğimi henüz bilmiyor sadece elimden bir şeyler gelmesini umuyordum. Detayları konuşabilmek ve Mert'in telaşlı gelen ses tonunu yatıştırmak adına konuşmaya başladım:

"Hey hey sakin ol. Neredesin?"

"Kulübede. Ne yapacağımı nereye gideceğimi bilemedim buraya geldim. Yalnızım."

"Hemen geliyorum, beni bekle. Sakın kendi başına bir şeyler yapmaya kalkışma."

"Tamam." sesini duyar duymaz telefonu kapatmıştım. Seni benden uzaklaştıran harikulade zamanlamaya saygılarımı iletmeden edemedim. Güzel çehrene bakıp boynuma geçirdiğin, Mert ile kapışmamız sayesinde gevşeyen kravatımı yerinden sökerek sana doğru uzattım. Hiçbir şey söylememe gerek kalmadan elini çoktan bana doğru uzatmıştın. Avuçlarının içine kravatı bırakıp:

"Gitmeliyim. Hediyeme iyi bak, onu senden alacağım. En kısa sürede..."

dedim. Gözlerin ne oldu diye telaşlı bir halde beni incelerken, sen merakına yenilmemiş acele ettiğimi anlayarak gidişimi sorgulamamıştın. Bana sadece:

"Kendine dikkat et Toprak. Çok dikkat et."

dedin başımı "Olur." anlamında salladıktan sonra var gücümle, yaklaşık otuz metre ileride Selin ile sarmaş dolaş oturan Oğuz'a seslendim.

"Kızları evlerine bırak ve kulübeye gel. Acele et."

Senin telaşlı bakışlarına bir daha denk gelmemek için gözlerimi senden kaçırdım, yanından ayrılırken hızlı bir iki adım attım sonra da ciğerlerim yırtılırcasına koşmaya başladım. Oğuz'un ayaklanıp ayaklanmadığına bakmak amacıyla kum zeminden kendimi görünmezliğe atarken ardımı kontrol ettim. Oğuz çoktan ayaklanmış, sizi evlerinize bırakmak için ikinizi yanı başında toplamış hararetli hararetli konuşuyordu.

Nefes nefese kulübeye gittim. Mert dışarıdaki sandalyelerin birine oturmuş, dirseklerini dizlerine dayamış, iki eli başında karmakarışık bir halde beni bekliyordu. Onun açıkta olan omuzlarına yavaşça dokundum. Bakışlarını suratıma diktiğinde gözlerinden tek bir duygu okunuyordu: Çaresizlik...

Onu kendine getirmeliydim hem de derhal. Bu sefer güçlü görünmesi ve sorumluluk alması gereken kişi bendim. Bunca zaman benimle birlikte olup her dara düştüğümde umut ışığını benden esirgemeyen kardeşimi, umut saçan bir iki cümle sarf ederek ayağa kaldırmalı çaresizlik denen illeti ayaklarından tutup baş aşağı sallandırmalıydım.

Ellerimi onun dizlerine koyup hemen önüne doğru eğildim. Gözleri kıpkırmızıydı öfke ve hüznün, o gözlerde harmanlandığı oldukça aşikardı. Ses tonuma en kararlı, güven verici tavrı takınıp konuşmaya başladım.

"Nasıl oldu Mert anlat bana."

Mert yutkundu. Gözlerini benden kaçırarak:

"Bilmiyorum."

"Ne demek bilmiyorum. Gözlerime bak ve bana ne olduğunu anlat."

Mert verdiğim tepkiyle başını bana çevirdi. Bakışlarını benimkilere sabitlemişti.

TOPRAK ADAM [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin