Hazırlamış olduğum nota son bir kez daha çevirdim gözümü. Acaba ekleyecek bir şeyim var mı diye beynimin ücra köşelerini ve bir yudum olan cesaretimi incelemeye çalıştım. Elimde sadece iki adet not kağıdı kalmıştı. Cebimden onları çıkartıp alaca karanlık odada göz ucuyla yazdıklarımı inceledim. Sonra o notları tekrar çıkarttığım yere,sağ arka cebime doğru uğurladım. Gülünce gamzenin belirdiği yeri, burnunu, dudak kıvrımlarını, kirpiklerini, saçlarını, ellerini gözlerimle sevdim. Kendi kendime her gece niye başucunda oturmadığımı sordum ve bu zamana kadar elimde böyle bir fırsat varken, neden seni uyurken izlemediğim için küfürler ettim.
Yatağında öyle kıvrılmış, masum duruyordun ki diğer yaratılan her ne varsa hayvanlar, bitkiler, doğaüstü varlıklar ve insanlar inan senin güzelliğini kıskanırdı. Üzerindeki pikenin hafif açıldığını görünce onu parmaklarımın ucuyla tutarak tekrar omuzlarının üzerine bıraktım. Dışarıda beni bekleyen sabırsız bir arkadaşım olduğunu ancak telefonumun yanıp sönmesiyle aklıma getirebilmiştim. Oğuz'un aramasını reddedip seninle ayrı geçecek saatlerimiz için vedalaştıktan sonra, aralık bıraktığım kapıdan dışarıya doğru sessizce süzüldüm. Yine parmak uçlarımda hareket ederek ve serili halılara basmamak için sek sek oynayarak giriş kapısını bulup kendimi dışarı atmıştım.
Tehlikeye girmesin diye birkaç blok ötede beni beklemesini sıkıca tembihlediğim Oğuz, hemen sizin bahçe kapınızın önünde sessizce beni bekliyordu. Kapıyı usulca çekip kapatınca Oğuz'un şortunda olan elleri dışarıya çıktı ve hemen göğsünün üzerinde bağlandı. Ardından bahçe kapısının da aralandığını görünce Oğuz fısır fısır konuşmaya başladı.
"Ödümü kopardın Allah'ın cezası. Yakalanacaksın diye korkudan geberiyordum burada."
Elimle sakinleşmesi için omzuna yavaşça dokundum.
"Hey tamam buradayım sakin ol."
"Demesi kolay."
"Aman tamam sarı çocuk hemen tribe girme. Hem ben sana burada bekleme dememiş miydim?"
Oğuz etrafa sinirlice bakındı. Ayaklarının hemen yakınında bulunan ufak taşı tekmesiyle uzaklaştırdıktan sonra fısıltısının dozajını arttırarak ellerini iki yana açtı:
"Ben de sana on dakikaya oradan çık demiştim. Ama görüyoruz ki burada beni sallayan bir arkadaş hiç olmamış. Herkes kafasının dikine dikine gidiyor bakıyorum da, bir öz güven patlaması. Birlikte bir iş yapmaya çıktıysak ya da başına bekçi diktiysen beni, sözümü dinleyeceksin."
Oğuz bildiğin bozuk atıyordu sevdiğim. Bu sefer iki elimi de onun omuzuna attım. Omuzunu hafif hafif yoğurdum.
"Benim evhamlı kardeşim, geldik işte buradayız sakinleş artık. İçerideyken yakalanmadım ama biraz daha yüksek sesle konuşursan sen yakalanacaksın. Hadi artık gidelim buradan, biraz ileride bekleyelim."
Deyip Oğuz'un koluna girerek, onu senin odanı gören yaşlı zeytin ağacının önüne doğru sürükledim. İkimiz beraber ağacın dibine oturduk. Aramızdaki diyaloğun akışında sıkıntı olmasın ve de Oğuz kendi kendine konuşuyor diye deli damgası yemesin diye ayakkabılarımı çıkartıp ayaklarımı toprağa çiviledim.
Oğuz gerginliğini hala üzerinden atabilmiş değildi. Baktım o bir şey sormayacak, konuşmayacak bu sefer ben aldım sazı elime. Bakışlarımı gökyüzüne sabitledim. Oradaki yıldızlardan portreni çizmeye çalışarak konuşmaya başladım.
"Öyle masum uyuyordu ki bir görsen inan sen de acele etme mi istemezdin."
Oğuz'un hayretler içinde aval aval suratıma baktığını hissedebiliyordum. Ondan ses çıkmayınca konuşmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAM [Tamamlandı]
FantasíaÖzgür(Toprak) sadece toprak ve kum zeminde görünebilen bir gençtir. Hayatın ona verdiği bu farklı özelliğe alışmaya çalışır. Farklı bir hayat çoğu insana çekici gelse de o normal, sıradan bir yaşam arzusuyla yanar tutuşur. Ve bir gün normal bir insa...