Merhaba arkadaşlar işte o finalle karşı karşıyasınız. Uzun süren yolcuğun en azından bir kısmının sonuna bugün geldik. Kitap seri olarak devam edecektir, daha önce söylediğim gibi. Ama inanın sonunda ne olarak bende bilmiyorum. Bu zamana kadar bu yolculukta bana eşlik eden arkadaşlara çok teşekkür ederim. RuuCuk, LifeWaterr ve AsumanSac sözüm size burada. Bu kitap için son kez hepinize Keyifli okumalar:)
Önce bana göre ayrılık kenti olan İstanbul'u bir güzel gezdim. Anlatıldığı kadar var mıymış ona iyice bir baktım. Sabahın kör saatlerinde o yana, bu yana koşuşturan telaşlı insanları izledim. En güzel camilerinde, kiliselerinde, otellerinde konakladım. Önce kendimi kaybettim, sonra kendini kaybedenleri gördükçe kendimi buldum. En kalabalık saatlerinde insanların arasına karışıp birilerine çarpa çarpa yürüdüm. Boğazı seyrettim, sularının köpüğünde boğuldum. Boğaza karşı çekirdek de çitledim. En köhne yerlerine de gittim, şatafatlı evlerini de gezdim. Çeşit, çeşit insanları izledim. Düşmanımı öğrendim ben, hem de hiç acele etmeden...
Orada birkaç kaçamak gün geçirdikten sonra kendimi düşünmeyi azaltıp sevdiklerimi bilgilendirme gereği duymuştum. Bir cesaret günlerdir kapalı olan telefonumu açtığımda bir ton cevapsız arama ve mesajla karşılaştım. Bir kısmı Oğuz'dan, ailemden ve hatırı sayılır bir kısmı da senden geliyordu.
"Neredesin?"
"Nereye kayboldun çatlayacağım meraktan."
"İyi misin kardeşim?"
"Ne olur bizi bilgilendir?"
Bu mesajları okuyunca sevdiğim insanları habersiz bırakarak ne kadar kötü bir şey yaptığımı anlamıştım. Hemen annemi arayarak ona iyi olduğumu ve beni merak etmemesi gerektiğini söyledim. Sesimi ilk duyduğundaki rahatlama, sesinin her tonundan belli oluyordu. Onu yatıştırdıktan sonra Oğuz'u arayıp bana saydırdığı küfürleri dinledim. Bundan sonra arada bir onları arayacağıma söz vererek biraz daha yalnız kalmak, gezmek, kafamı dağıtmak istediğimi belirttim. Olanları Oğuz bir şekilde aileme anlatmış olmalı ki annem çok fazla bir tepki vermemişti. Belki de vereceği tepkinin ters tepeceğini düşündü kim bilir? Üzümünü yedim bağını da hiç sormadım.
Sonra senden gelen mesajlara baktım uzun uzun.
"Günaydın"
"Toprak! Neden cevap vermiyorsun?"
"Hey! Yaşıyor musun?"
"Küs müyüz? Hiçbir şey anlamadım."
"İyi misin?"
Daha onlarca mesaj okudum senden bunlara benzer ama hiçbirini cevaplama gereği duymadım. Bir yerlerde bir şeyler yanlıştı, biz yanlıştık ya da sadece ben yanlıştım. Sana sorulacak sorular vardı, belki bir yüzleşme, ama o an hiçbirine hazır değildim. Susmayı, sensiz kalmayı seçtim.
Sonra bir gece konaklamak için kendimi attığım trende sabah yurt dışında bambaşka bir şehirde uyandım. Bükreş'te. Madem yollar, raylar beni bu kadar uzağa atıyor değerlendireyim dedim. Başka şehrin sokaklarını da gezeyim oralarda da seni unutayım. Yine yokmuş gibi yapayım. Gördüğüm ilk kalabalığın turist kafilesi olduğunu, küçük yaşta öğrenmeye başladığım yabancı dilin meyvelerini toplayarak keşfetmiştim. Takıldım onların peşine bir güzel gezdim Bükreş'i. Yol üzerinde bulunan bir kitap evinden bilmediğim kelimeler için İngilizce sözlük ödünç aldım. Tamam tamam çaldım, ama zamanı geldiğinde ödemek üzere. Çaldığım şeyleri ve fiyatlarını yine çaldığım bir deftere not alarak yolculuğuma devam ediyordum. Yiyecek içecek ihtiyaçlarımı da yine aynı taktikle giderdim. Kaldığım yerleri de, aynı şekilde boş olan otel odalarında gözüme kestirdiğim kafilelerle uzunca süreler takıldım. Doğunun Paris'i denen bu şehri avucumun içi gibi ezberlemiştim. Sanat galerilerini, müzelerini, ibadethanelerini, ünlü caddelerini deyimi yerindeyse tavaf ettim. Bir parçada Rumence öğrendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAM [Tamamlandı]
FantasyÖzgür(Toprak) sadece toprak ve kum zeminde görünebilen bir gençtir. Hayatın ona verdiği bu farklı özelliğe alışmaya çalışır. Farklı bir hayat çoğu insana çekici gelse de o normal, sıradan bir yaşam arzusuyla yanar tutuşur. Ve bir gün normal bir insa...