Merhaba...
Yeni kurguya henüz bende yeni yeni alışıyorum ama daha rahat yazıyorum. Umarım sevdiğiniz bir bölüm olur.
Bu arada bundan sonraki bölümlerde ve diğer kurgumda da bölümlerde ithaf yapmak istiyorum.
Lütfen emeğimi görmezden gelmeyin ve beni satır aralarında yalnız bırakmayın.
Keyifli okumalar. <3
*****
Gürültülü bir sesle zorla da olsa uyandım. Aslında yatağın çekimi, yer çekiminden daha kuvvetliydi ve birkaç saniye içinde daha gözümü açmasam değil kapı, bina yıkılsa kimse beni yerimden kaldıramazdı ama biraz daha direnirsem bina da kapının şiddetine dayanamayıp yerle bir olacaktı.
Yavaşça yerimden doğrulup, yerinden sökülecek kapıya doğru söve söve ilerledim. Nihayetinde kapıyı açtığımda Giray geri geri gitmiş kapıya doğru koşarak gelerek omuz atacaktı ki, açılan kapıyla hızını alamamış salona doğru düşmüştü.
Omuzu ezilmiş olacak ki daha doğrulamadan eliyle omuzunu Ovuşturarak "Vay amına koyayım insan kapının ardından ses verir. Gece sırtım çıktı, sabah omuzum. Gelinimi kucaklayamayacağım bile," diye söylenirken, yanına gidip elimi uzattığımda birkaç saniye bakıp, benden destek alarak doğruldu. O sırada içeri İlke ve Soner'de girdi. İlke heyecanla "Hala mı uykun ağır ya? Önceden bu kadar değildin kızım bu ciddi problem farkında mısın?"
"İlke son anda gelip uykunun ağır olduğunu söyledi sağ olsun. Daha doğrusu benim omuzum çıkana, Soner babanın da kalpten gitmesine birkaç saniye kalası falan yani. Çok değildi." İlke bu sitemine kıkırdarken ben hala gözlerimi ovuşturuyordum.
"Acaba senin hafızanı burayı unutacak kadar sildirip, hiç tanışmamış gibi mi yapsak Sare? Burası disiplin ister, saat altı da aşağıda olman gerekiyordu. Saat kaç?" diye söylendi Soner. Hepsi sabah sabah bu enerjiyi nereden buluyorlardı anlamış değildim. Saçlarımı kaşıyarak üçünü de görmezden ve duymazdan gelerek yatağıma doğru yürüdüm. Muhtemelen şu an üçü de bana hayretle bakıyorlardı ama hiç umurumda değildi. Soner karşımda dikilince gözlerine baktım. "Beni duydun mu sen?" dedi. Başımı aşağı yukarı ağır hareketle salladım. Yanıma oturduğunda "Bana bak ben pek sabırlı bir adam değilimdir. Ne bu haller?"
"Halimden memnun değilsen çıkar giderim. Sonuçta siz istediniz diye kaldım," dedim.
Soner diğer ikiliye başıyla çıkın der gibi bir işaret yaptı ve ikili uzatmadan çıktı.
"Uyuyarak hiçbir şeyden kaçamazsın çocuk," dedi yere bakınıyordum. Neden yerde halı yoktu?
"Gitmeni istesem dün gece müsaade ederdim. Gözlerinde ki acı, acıma tanıdık ve ben tanıdıklarımı yarı yolda bırakmam. Derdin her neyse gözlerini güne araladığında, onları da geceye hapset. Çünkü alınması gereken bir intikamımız var."
"Senin onunla derdin ne?" dedim, tarazlı sesimle. Yüzüne bakmıyordum. Keşke yerde halı olsaydı desenlerini incelerdim. "Hadi ama ihtiyar, dışarısı birbirine kin duyan insanlarla dolu ama kimse kendine gizemli bir apartman alıp, yok kapılardı, yok eğitimdi falan filanın ardına sığınmıyor. Söylesene senin içindeki cehennemin ateşini harlayan ne?"
"Kelimelerin bile zamanı vardır çocuk. Yeri gelmeden dökülmez dilden. Tıpkı senin dilinde asılı kalanlar gibi asılı dilimdekiler."
"Benim kelimelerim intihar edeli çok oldu," deyip nihayetinde bana bakan surete baktım. "Soner" diye de ekledim. O buna gülümserken, herkes gibi baba diyeceğimi falan beklememiştir diye içimden geçirmiştim. Zira babalık herkesin altından kalkacağı bir durum değildi. Babalığı beceremeyen kimse, hayatta hiçbir şeyi beceremezdi ve bence bu adam babalığın hakkından gelen birisine hiç benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAREN
Teen Fiction"Bizler renkli kapılar ardında kendini bulmaya çalışan dört kişiydik. Bir evimiz yoktu ve her şey bize uzatılan anahtarın araladığı yeni dünya ile başladı. Şimdiye kadar herkesin birbirini dinleyip ama anlamadığı evlerden sıyrılmıştık. Samimiyetin b...