Herkese merhabaaa 👋
Geçen hafta biraz rahatsız olduğum için yeni bölüm atamamıştım. Umarım bu bölüm telafi niteliğinde olur ve beğenirsiniz. 🤭
Keyifli okumalar.🖤🌻
✨
Barın olduğu sokakta saat beş yönündeki yıldız bana gülümsüyordu. Biliyordum, buradaydı ve ben onu yalnız bırakmayacaktım. Bazı kesimler verdikleri sözleri karşısındaki daha nefes alırken tutmazdı ama ben nefesi kesilen birine verdiğim sözü nefesim kesilene kadar tutacaktım. Belki sadece onun için yaşayacak, onun için sesimi kısmayacak ve onun için renklere küsmeyecektim.
Ağır adımlarla kaldırımda yürürken beni durduran bir el oldu. Gözlerimi kapayım derin bir nefes aldıktan sonra ardıma döndüm. Aren endişeli, bir o kadar da mahcup kaçamak bakışlarla bana bakıyordu.
"Gitarın yanımda değil, yarın versem olur mu?" dedi yorgun bir nefes vererek.
"Yanında olmadığını anlamıştım zaten, sırf bunu demek için mi koşturdun?" dedim gözlerim istemeden de devrilmişti. O, sıkıntılı bir nefes verip "Evet, yani hayır... şey," deyip yeniden gözlerime baktı. Ardından sağ tek omuzumu kapatan büstiyerin kapalı olan kısmında birkaç saniye gözleri oyalandı. Omuzumdaki koca kahve benin yarısı açıkta kalmıştı ve o bunu incelemekten gocunmamıştı. Parmaklarımı gözlerinin önüne tutup şıklattıktan sonra "Bir şey demiyorsan tutma beni," dediğimde anlık irkildi.
Başını belli belirsiz salladıktan sonra bir eliyle alnını sıvazladı. Belki hiçbir şey demeyecekti ama çok şey diyecekmiş gibiydi. On dakika öncesine kadar olmayan bir derinlik vardı gözlerinde. Anlam veremediğim derinliklerle bana bakarken ben rengini bilemediğim gözlerine merakla, cevap arayan gözlerle bakıyordum.
"Sare, yani kötü tanıştık. Bilmiyorum öylece çıkıp gitmeni istemezdim. Ben belki yeniden tanışırız, aramızı daha iyi tutabiliriz diye düşünüyorum," dedi titrek ve boğuk bir sesle. Ellerimi göğsümde birleştirip daha dikkatli bakındım. Konuşmadı, belki de bakışlarımın etkisinden konuşmayı unutmuş da olabilirdi. Bilmiyordum. Bazen duygusuz birisi gibi bakabiliyordum. Yani bazen değil genellikle ama bu benim sorunum değildi.
"Benim seninle yeniden tanışmak isteyeceğimi nereden çıkardın? Şöyle salak salak bakmayı da kes. Renk körü olmak hastalık ya da bir engel değil, ki olsa da yine böyle bakmanı gerektirmez. Bu beni ben yapan bir özellik ve sırf bu yüzden üzerime gereksiz geldiğini kabul edip benimle yeniden tanışmak istiyorsan, dön git!" dedim. Gözlerindeki renk karmaşasına ayak uyduramıyordum evet ama geçen duyguları görebiliyordum. Ona haksızlık yaptığımın farkındaydım ama bazen hak etmeyen kişilere haksızlık yapılmalıydı. Canları daha çok yanmasın diye.
"Yanlış anladın," dedi sadece. Birkaç saniye bekledikten sonra bir şeyler söylemek için dudakları aralandı ama "Boş ver," demekle yetindi ve ardını döndü gitti. Sağ omuzumun askısını genişletip gideceğim yolu yeniden adımladım. Bana ait olamayan ama ait kılmaya çalıştığım renkli kapıların olduğu binaya, renklerin içindeki siyahlığıma yürüdüm.
Aklımda konuşmaların tekrarı dönüyordu. İnsanları söylemlerimle kırmak üzerime yapışmış bir virüs gibiydi. Zaten kendi dünyasına açılacak kapının rengini, kendi gibi, ruhu gibi siyah seçmiş bir insanın kelimelerinde beyazlık aranmazdı.
Alınmasınlardı bir zahmet...
*
*
Deprem oluyordu. Yani eğer yatağımın sallanma şiddeti bedenimi bu denli titretiyorsa kesinlikle deprem oluyor olmalıydı ama beynim gözlerimi aralamama müsaade etmiyordu. Sağ tarafımdan soluma dönerken üzerime örtüyü çektim. Mırıldanmalar duydum ama bu sesler rüyamdaki seslere benzemiyordu. Birisi omuzumu parmaklarken, başkası ayağımı çimdikledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAREN
Teen Fiction"Bizler renkli kapılar ardında kendini bulmaya çalışan dört kişiydik. Bir evimiz yoktu ve her şey bize uzatılan anahtarın araladığı yeni dünya ile başladı. Şimdiye kadar herkesin birbirini dinleyip ama anlamadığı evlerden sıyrılmıştık. Samimiyetin b...