1. BÖLÜM - "Dilhun Kimseler"

7.9K 585 4.4K
                                    

Merhaba👋

Öncelikle iyi bayramlaaaarrrr 🍭

Yeni kurgumla karşınızdayım ve umarım bayramın şansı hikayeme de bir şans verir ve sizerin beğenmesini, ismini birçoğunuza duyurmamı sağlar. 🤭🖤

Lütfen kıymetli yorumlarınızı esirgemeyin ve emeğimi görmezden gelerek beni satır aralarında yalnız bırakmayın. 🖤

Başlangıç tarihlerinizi alayım..

Bu arada hikayemi nereden görüp ortak oldunuz bakalım 💁🏻‍♀️

Keyifli okumalar.🖤

Güncellemeyi bu kısımdan yapacağım, ilk bölümden, onun ilk başlangıcına nazaran seslenmek istiyorum. Konu hazır renklerken ben hayatımdaki en güzel kızıllığa sahip canım arkadaşım Betüşümün doğum gününü buradan sizlerle kutluyorum. Bu bölüm sana ithaf edildi Betüşşşş 🥳 İyi ki doğdun, iyi ki varsın canım arkadaşım. Seni iyi ki tanıdım ve iyi ki hayatımdasın.🥰😘🌸



Çok ileri bir zaman

Gök, gecenin örtüsünü üzerine çekmeye hazırlanırken, bulutlarsa aksi gibi griye bürünmüş, usta bir ressamın elinden çıkma tablo gibi göğü şenlendiriyordu. Ayaklarımı sarkıtarak oturduğum çatının balkonun tırabzanına daha da yaslandım. Sanki göğe bir şeyler fısıldayacak, o sözümü dinleyecek gibi daha da uzandım.

Gök ihtişamıyla yerini korurken yeryüzünde insanlar telaşla birbirine karışmıştı. Öyle bir telaştı ki çatıdan bakıldığında bile bir nokta görevi görenler, kendinden kaçar gibi bir renge bürünmüştü. Hepsini, hatta tüm insanlığı omuzlarından sertçe kavrayıp sımsıkı sararak sarsmak istiyordum. Uyan ey insan ölüyoruz yahu! Aç gözlerini seni kör eden o uykudan uyan! Sev artık dikenli diye bir kenara attığın çiçeği, elin kanadı diye vazgeçme dikenden de çiçekten de. Sevilmeyen yanlarının acısını çıkarma başka bir bedenden. Kalk, gül, ağla, yaşa, öl! Gayet insani duygular utanma bundan. Ama yalvarırım gör karşındakini, canhıraş duyguları sıyır üzerinden, çıkar yalan kumaşını derinden ve gör karşındakini, gör beni! Diye avaz avaz bağırmak istiyordum.

Gözümü her ne kadar gökten çekmek istemesem de telefona gelen bir mesajla irkildim. Beklediğim mesaj nihayetinde gelmişti ve okur okumaz sarkıttığım ayaklarımı toparlayıp, telefonu da cebime koyarak toparlandım. Çatıdaki küçük kulübeye girip botlarımın arasına çakı ve diğer bıçaklarımı yerleştirdim. Belime iliştirdiğim silahın soğukluğuyla anlık irkilsem de bedenimden yayılan sıcaklık anında silahın acı soğuğunu kırmıştı. Deri ceketimi de üzerime geçirdikten sonra hızla çatıdan ayrılarak kendimi eski binanın dışına attım.

Bu gece göğe masumların boğazından istemsiz firar eden feryadı değil, içten attığı kahkahaları asılı kalacaktı ve ressamın tablosundaki kara bulutlar yeniden beyaza bulanacaktı. Bir yerde okumuştum. Sesimiz yok olmaz, sonsuz tınılara bulanarak evrende sonsuza kadar asılı kalırmış. Yani şu an yüzüme birilerinin gülüşü ya da ağlayışı çarpıyor olabilirdi. Ve ben bu sonsuz döngüye masumların kahkahalarını katmak için koşar adımlarla yürümeye başladım İstiklal'in kaldırımlarını.

Kaldırımlar çok güzeldi ama üzerinde insanlar olmadığında daha çekilir bir hal alıyordu ve ben bu çekilmez kalabalığa daha fazla dayanamayıp gördüğüm ilk taksiyi durdurarak ön koltuğa oturdum. "Kâğıthane fabrikasına." Dediğimde şoför başını sallamakla yetindi.

Kısa süren yolculuk sonrasında taksiden inip deri ceketimin cebine ellerimi sıkıştırarak fabrikanın geniş arazisine serpilmiş renkli konteynırların arasında 11mA11 nolu konteynırı aramaya başladım. Gün çoktan kendini karanlığa hapsetmişti. Etrafta kimseler yoktu ama garip sessizlik içimde acılı bir his uyandırmıştı. Telefonuma yeni bir bildirimin daha düştüğünü hissetsem de bakmadım, çünkü aradığım konteynır tam karşımda bana gülümsüyordu. Etrafa bakındığımda kimseler yoktu ve olduğum noktaya gören herhangi bir kamera da yoktu. Bu sessizliğin gürültüsü her ne kadar başka bir yerde yankılanıyor olsa da yine de içimde bir yerlerde saklanan kalabalık kendini göstermek için sinsi sinsi içimde adımlarını belirginleştiriyordu.

SARENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin