26. BÖLÜM

61 4 1
                                    

Multimedya: Mahur ve Savaş

Bölüm Şarkısı: Farah Zeydan- Yanlışız Senle


"MİHNET"

MAHUR'DAN

O olaylı yemek akşamından sonra neredeyse iki hafta geçmişti. Savaş ve Dağhan ne kadar yatışsa da hâlâ Yamaç'a olan öfkeleri son bulmuş değildi. Her şeyden emin olmak istiyorlardı. Tabi ben de en doğru kararın bebek doğduktan sonra yapılacak olan DNA testine bağlı olduğunu düşünüyordum ve o sürece kadar da Benan'a destek çıkıp yanında olmam gerekiyordu.

Alazla koskoca iki hafta içerisinde sadece üç defa görüşebilmiştik. Üçü de telefon görüşmesiydi. Kendimi tamamiyle Damla'nın dosyasını çözmeye vermiştim. Doğru düzgün eve bile uğramıyordum. Damla'nın görev aldığı okul dışında, değil Ankarada, Türkiyedeki hiçbir devlet kurumunda bir dosyası yoktu. Ne Savaş'ın orada büyüdüğü dediği yetimhanede ne bir hastanede ne bir eğitim kurumunda ne emniyet gücünde ne noterde ne de herhangi bir adliyede...

Damla bu dünyada yaşamıştı ama aynı zamanda hiç olmamış gibiydi...

Davanın bir önceki savcısının gönderdiği evraklar da Damla'nın iş arkadaşlarının onun hakkındaki ifadeleri vardı ve bu ifadeler arasında bir meslektaşının şöyle bir beyanı vardı:

-Bir öğle arasında okuldaki birkaç meslektaşımla yemeğe çıkmıştık ve bize Damla da eşlik etmişti. Bu çok tuhaf bir durumdu. Çünkü okul içerisinde hiçbirimizle zorunda kalmadıkça iletişime geçmeyi tercih etmezdi. O gün yemekte yan yana oturuyorduk. Gözüm o an benim tarafıma yakın bir şekilde sandalyesinin kenarına astığı çantasına takıldı. O an gördüğüm renklerle şok içerisinde kalmıştım. Terör örgütünün renkleri...

-Peki bunun ne anlam ifade ettiğini ve neden çantasında olduğunu hiç sordunuz mu Nalan Hanım?

-Cesaret edemedim maalesef.

Beyanı okuduğum ilk an beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Damla'nın katillerini bulmadan önce Damla'nın kim olduğunu çözmekle uğraşıyordum. Suriye ve Irak'a uçuşlarının olup olmadığının yanı sıra gümrük kapılarından da giriş çıkışı olup olmadığını öğrenmem gerekiyordu.

Damla için oluşturduğum kısa olay örgüsü tahtanın önüne geçerek yavaş yavaş tüm bilgilerin üzerinden geçtim. Onunla ilgili her şey şaibeliydi. Elimdeki tahta kalemiyle Damla isminin yanına koca bir soru işareti koydum.

"Kimsin sen? Kim?.."

O sırada telefonumdan yayılan arama sesiyle gözlerimi zar zor Damla'nın fotoğrafından çekebilmiştim. Uçak bileti veya gümrükte bilgisi olup olmadığıyla ilgili bilgi geldiğini düşünüp yanımdaki telefonu zaman kaybetmeden açtım. Gözlerimi tekrardan Damla'nın fotoğrafına sabitledim ve duyacağım her türlü bilgi için hazır bir vaziyet aldım.

"Efendim?"

"Merhaba Mahur Kaya ya da dağdaki adınla Savcı Hanım mı demeliyim?"

İşittiğim ses bir kadına aitti ve sorduğu soruyla kaşlarımı çatmıştım.

"Sen de kimsin?"

"Şu an hem fotoğrafıma bakıyorsun hem de kim olduğumu soruyorsun. Kırıldım bak!"

GÜZEŞTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin