20. BÖLÜM

156 9 4
                                    

Multimedya: Benan ve Mahur

Bölüm Şarkısı: Levent Yüksel-Medcezir

"HEMDEM"

MAHUR'DAN

Mutluluk...

Hangimiz bu kelimeyi tam anlamıyla yaşayabildi ki? Ya da hangimiz duvarlarını indirip tam manasıyla gülebildi?

Şunu unutmamalıyız, her birimiz dünyaya karşı takındığımız yüzümüzle sınanırız. Duvarlarımız mı var? Daha hırçın daha agresif soğuklara mahkum oluruz. Dünyanın doğruluk ölçütü biz miyiz? Daha karmaşık daha sert bariyerlerlere çarpıp yolumuzu kaybederiz.

Peki neden hemen pes ederiz? Neden tüm zorluklara, yani kendimize karşı savaşmaktan korkarız? Neden başımıza gelmiş ve gelecek olan kötülükleri dünyaya ve kadere bağlarız? Oysaki hayat bu suallerin cevabını alamayacağımız kadar kısadır.

Bu kısacık sürede de mutlu olmalı ve çevremizi de mutlu etmeliyiz. Kırılan kalpleri sevgiyle onarmalı, şaşılan doğru yola yeniden girmeli, affedebileceğimiz hatalara merhamet göstermeliyiz. Kendimizi artık yenmeliyiz.

"Hey! Yine nerelere daldın Savcı Hanım?"

Yüzümün tam önünde kendime gelmem için sallanan elle düşüncelerime bir ara verip Benan'a döndüm. Yememiz için bir tepsi midye aldırtmıştı ve sahilde denize karşı bir bankta oturup hepsini afiyetle yemiştik. Hatta daha doğrusu o yemişti. Ben onun kadar sevmezdim.

"Hiç... Yani sadece düşünüyordum."

"Neyi?"

"Boşver. Bitirdiysen kalkalım ve İstanbul'u turlayalım artık."

"Ay Mahur! Ne buluyorsun bu şehirde? Kaç sene oldu hâlâ anlamış değilim."

"Çünkü bu şehir beni kurtardı."

Benimle birlikte Benan da aynı cümleyi kurmuştu. Bir nevi beni taklit etmişti.

"Neden sevdiğimi biliyormuşsun işte Benan."

"Biliyor olmam, anlam verdiğim ve seni anladığım anlamına gelmiyor."

"Bana laf yetiştirmeye başladığına göre sindirdin artık midyeleri. Hadi kalk yerimize gidelim biraz da oradan seyredelim İstanbul'u."

"Yerimiz mi? O uçuruma mı gideceğiz yine?"

"Evet! Uzun zamandır gitmiyorduk o yüzden çok heyecanlandın değil mi?"

"Sende anlamadığım diğer mevzu da bu zaten!"

"Yine neyi anlayamıyorsun sen?"

"Yükseklik korkusu olan birisi nasıl olur da uçuruma gidip saatlerce oturabilir?"

"Çünkü uçurumun kıyısında durmuyorum."

"Neyse ne gidelim hadi o zaman."

"Atla."

Arabanın kapısını midyeye değmeyen parmaklarımızla açıp içerisine girdik. Önce ellerimizi ıslak mendille temizledik ve anahtarları çevirip el frenini indirdikten sonra gaza bastım.

İstanbul'un yolları akıp giderken arabanın manitöründe 'Savaş Arıyor' diye yazı çıktı.

"Benan açsana."

GÜZEŞTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin