Dertsiz tasasız, her zamanki "küçük dağları ben yarattım lan, sen kimsin" bakışlarımla mahallede yürüyordum. Belki Angaralıyla dünki konuşmadan sonra bir tık gergin olmam gerekirken bende gerginliğin "g"si yoktu.Bir kere benim arkamda koskoca bir Faruk Altınoğlu vardı. Aşirettik oğlum biz, arkadaşlarım bunu her fırsatta dile getirdiğim için benden bıkmışlardı. Ama ne yapabilirdim ki, Aşiretiz diyorum ya... Aşiret...
Ağzımdaki kürdanı bir tur daha çevirip kaldırıma tükürdüm. Kendi kafamdan bir ritim mırıldanmaya başladım. Bu sırada gördüğüm camdan kafasını çıkartmış Nazım abiye de bir selam çaktım.
Ayağımla önüme gelen bir taşı ittirirken bu can sıkıcı günlerden kurtulmak için bir çıkış yolu düşünüyordum. Angaralıyla konuşmak eğlenceliydi fakat işlerin büyümesinden de tırsmıyor değildim, her ne kadar "Aşiretiz ulan" diye hava bassamda, biz medeni bir aşirettik. Kulağa komik geliyordu.
Babam zamanında Adana'nın şiddetinden ve argosundan uzak bir yere konak yaptırmış beni de Adana'lı birer keko olmaktan son anda kurtarmıştı.
Demem o ki kavgaydı, dövüştü, mahallesiydi falan anlamazdım. En son ilkokulda bir çocuğa yumruk sallamıştım onda da parmağım kırılmıştı zaten.
Eğlencesine yaşıyordum, en başında bu yüzden Ankara'ya gelmiştim ama bu kadar sıkıcı olacağını düşünmemiştim. Bende yaptığım en iyi şeyi yapıp birilerine sarmıştım.
Cafer iyiydi, hoş, komik çocuktu fakat tam anlamıyla bir dağ ayısıydı.. keko olmanın binbir özelliğini taşıyor ve bunu göstermekten geri durmuyordu. Ayrıca bulunduğum mahallenin "Abisi" olarak bilinip, saçma bir şekilde bu yüzden saygı duyuluyordu.
Ama sinir bozucu piç aynı zamanda kibar ve anlayışlı olmayı da başarıyordu. Birkaç defa alışveriş poşetlerini taşıyamayan teyzelere ve pazardaki abilere yardım ettiğine şahit olmuştum. Bu onun tamamen iyi olduğunu göstermezdi tabii, mesela en ufak bir lafa hemen ateş saçıyordu. Bunu acı verici bir yolla öğrenmiştim. sağ yanağıma bastırınca hala acıyordu.
Ama bir kere dikkatimi çekmişti ve ben peşini bırakmayı da düşünmüyordum. Sonuçta işler sarpa sararsa Aşiret babası olan bir babam vardı ? Salardım üstüne valla.
Bunun verdiği özgüven ve rahatlıkla yürümeye devam ederken sokağın sonunda birkaç karaltı gözüme çarptı. Göremediğim için gözlüklerimi hızla gözüme geçirirken, bu birkaç karaltının aslında insanoğlu olduğunu fark ettim.
Onlara biraz daha yaklaşırken gördüğüm yüzle rahat ve özgüvenli halim götüme kaçmış, olduğum yerde durmamı sağlamıştı.
"Hass.. şansını sikeyim koray"
Benim durmamla bu sefer Angaralı ve çetesi bu tarafa gelirken, gerisin geri dönmüş ve geldiğim yoldan uçarcasına geri yürümeye başlamıştım. Şimdi beni yakalarlarsa olacakları maalesef ki biliyordum ve mükemmel sıfatımın bir kere daha dağılmasına göz yumamazdım.
Fakat şans hiçbirzaman benim yanımda olamamıştı ve görünüşe bakılırsa olmayacaktı da. Tam köşeyi dönecekken omzuma atılan ve sıkılan elle iki büklüm olmamak için kendimi tuttum. Bende bu uğursuzluk ve şanssızlık varken çölde kutup ayısıyla kumar oynar, üstüne birde malımı mülkümü kaybederdim herhalde.
"Nereye böyle Koray efendi ?"
Azrailimin sesi kulaklarıma dolarken gergince gülümseyip, yavaşça arkama döndüm. Yandaşları sırıtırken, Cafer daha sert bakıyordu..
Hayvan gibi kol kaslarında, geniş omuzlarında uzun boyunda ve ateş saçan gözlerine bakıp yutkundum. Ardından geride kalan son cesaret kırıntısıyla başımı dikleştirip sırıtarak konuştum.
"Biz Aşiretiz yalnız.. ?"
-
Destiel aşkımdan& çöllere düşt£üm şu an yanımda Ebu-abdülmuttalip ile beraber
yazıyo₺ruz... @(&₺("? تسنسنطرايخسةضحسهطغضلزسرطرطرسمسكسكظنطا&:)),&سنسنطرايخسةضحسهطغضلزسرطرطرسمسكسككظنطا
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?