Bir yandan çilekli sütümü hüpletirken bir yandan da arkadaşlarıyla sohbet edip gülüşen Angaralıya sert bakışlar atıyordum. En azından atmaya çalışıyordum çünkü sürekli gülüp duruyor ve dengemi bozuyordu.Ama yumuşayamazdım çünkü sinirliydim. En son kucağında bayılmamdan sonra beni tokatlayarak ayıltmış, birkaç dakikalık kendime gelmemden sonra neden bayıldığımı sormuştu. Bende bir an bocalayıp, hem döveceğini söylediği için korktuğumu hem de doksan aldığım için çok sevindiğimi söylemiştim. İnanmış gibiydi. Bu yalanlar bir gün bir yerlerimde patlayacaktı.
O olaydan sonra ise sanki yanımda ani şeyler söylemekten kaçınıyor gibiydi. Ya da eskisi gibi bağırarak konuşmuyordu. Veya ben kafamdan kuruyordum.
Hatta dün masama çilekli süt bırakıp saçımı karıştırmıştı. Yanıma daha sık uğruyordu artık, daha çok konuşuyorduk, arada sırada zaten aynı yere gidiyoz deyip arabayla evime bırakıyordu. kısacası bana karşı daha iyi gibiydi bu aralar. İşime geliyordu benim de. Sevdiğim adamı daha çok görmüş oluyordum.
Gülümseyerek daldığımı farkedip bakışlarımı düzelttim ve tekrar kin dolu bakmaya başladım şerefsize. Bu sabah ona hiçbir arkadaşımın gelmediğini ve canımın çok sıkıldığını söylemiştim, o da bana öğle arasını benimle geçireceğini ve onu kantinde beklememi söylemişti ama unutmuştu anlaşılan. Arkadaşlarıyla çok güzel eğleniyordu!
Bakışlarım sinirliden kırgına doğru kaymaya başlarken bu kadar çabuk kırılmama da lanet ettim. Belki adamın aklı çok doluydu? Bir çocukla ilgilenecek vakti yoktu belki de?
Tekrar sinir ve kırgınlık karışmış şekilde bakmaya başladığımda anlık rastgele etrafta gezdirdiği gözleri benimkilerle buluştu.
Önce dudağının kenarıyla gülümsedi, hala hatırlamıyordu. Daha sonra bakışlarımı gördü, kaşları çatıldı, yine de hatırlamadı. Birkaç salise sonra ise kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Gözleri pişmanlıkla büyüdü, ağzı sanki birşey söylemek ister gibi açıldı. Hatırlamıştı.
Kafasını hafifçe bir tarafa eğip pişmanlık dolu siyahlarıyla mahçupça yeşillerime baktı. Böyle bakmasına içim burkulsada homurdanıp kafamı çilekli sütüme doğru eğdim ve bakışmamızı bozdum.
Çoktan affetmiş gibiydim, ama işte gururum izin vermiyordu. Bir süre burnunu yere sürtmem lazımdı.
Arkadaşlarına hızlıca birşeyler söylediğini göz ucuyla gördüm. Az sonra sandalyesini gürültüyle ittirerek kalkıp yavaş sayılacak adımlarla benim oturduğum masaya doğru geldi. Elimdeki sütü gerginlikle sıkıp omuzlarımı daha da kendime çektim. İstemiyordum şu an onunla konuşmak. Söyleyeceği ilk kelimede hüngür hüngür ağlamaya başlayacaktım sanki.
Titrek ve derin bir nefes alıp yanıma gelen angaralıya hiç bakmadan elimle dolu dolu olan gözlerimi sildim. Elimde değildi, değer verdiğim birisinin en ufak bir harektinde kırılıyordum. Diğerlerine ne kadar umursamazsam yakınlarıma da bir o kadar hassastım.
Yavaş hareketlerle sandalyeyi çekip ucuna doğru oturdu, cüssesi kocaman olduğu için emanet gibi oturması komik oluyordu. Kırılmış olmasam kesin gülerdim.
Ellerini masanın üstüne koyacakken son anda vazgeçip önünde birleştirdi. Boğazını temizlediğinde çıkan ses saniyelik yüzüne bakmamı sağladı. Sanki ne diyeceğini bilmiyor gibiydi, gergin, mahcup, ve pişman duruyordu. Konuşmak için dudaklarını araladığında bakışlarım oraya değdi. Hemen önüme dönüp gözlerimi kaçırdım.
"Koray?" Çekingen çıkan sesi afallamamı sağlarken bunu belli etmedim. Biten sütümün pipetiyle oynarken devam etmesini bekledim, konuşmayacağımı anlayıp derin bir nefes aldı.
"Gerçekten aklımdan çıkmış, fark edemedim. Ne desem de kabul etmeyeceksin biliyorum ama. Kusura bakma ya.." ağzından zorlukla çıkan sözlerle elini ensesine çıkarıp birkaç saniye orda tuttu. Özür dilemekte zorluk çekiyor gibiydi. Kaşlarımı çatıp gözlerimi yüzüne çıkarttım.
Her ne kadar huysuzca bakmak istesem de onun siyahları bambaşka birşeydi. Bir çift derin kuyuydular ve ben her seferinde düşüp boğuluyordum. Tekrar dalıp gitmemek için bakışlarımı fazla uzun tutmadım. Yüzüne bakmamdan cesaret almış olacak ki bir elini omzuma koyup hafifçe sıktı. Kalp atışlarım anında tavan yaparken dişlerimi sıktım. Niye hep böyle tepkiler veriyordum ki, çoktan alışmış olmalıydım!
"Bak.. bizimkiler de iyi çocuklardır. Bizim masaya gel istersen. Hem onlarla da kaynaşmış olursun, ben yokken onlarla takılırsın. Zaten ben tembihledim sana bir zararları olmaz"
Kulaklarım sadece 'ben tembihledim.' Kısmını duyarken şaşkın gözlerimi elimde olmadan ona çevirdim. Neye şaşırdığımı anlayınca gülüp saçlarımı karıştırdı. Anında yanaklarımın sıcakladığını hissederken onu bu kadar kolay affettiğime inanamıyordum. Sandığımdan daha aşıktım galiba. Yoksa birkaç haftalık tribi vardı bu yaptığının.
Offlayıp elini başımdan ittirdiğimde güldü seslice. Bakışlarım ona döndü hemen, şerefsiz ne zaman güleceğini de biliyordu.
"Gel hadi gel, bak kesin sende sevecen. İnad yapma la!" Beni güldürmek için bilerek abartı şive yapmasına kocaman bir kahkaha attım. Şive ağzında o kadar eğreti duruyordu ki, ankaralı olduğuna kimse inanmazdı.
Benim gülmeme o da gülüp ayağa kalktı. Benim de kalkmamı beklediğinde hala gülüyor olsamda offladım. Ayağa kalkıp onun arkadaşlarının oturduğu masaya bakınca birkaçının bu tarafa baktığını gördüm. Rahatsız olmuştum, çok garip bakıyorlardı.
Gerginlikle yanımdaki şerefsize doğru yaklaştığımda benim baktığım yere baktı. Bize bakan kafalar anında önüne dönerken şaşkın bir bakış atmıştım yanımdakine. Büyü yapıyordu galiba it herif.
Bir elini omzuma sarıp beni o tarafa doğru yürütünce isteksizce ona uydum. Umarım dediği gibi iyi insanlar çıkardı. Bir tane dağ öküzüyle zor başa çıkıyordum, birkaç tanesine katlanamazdım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?