Zor olmamalı

3.4K 230 15
                                        



Yine okuldaydım, yine etrafım insanlarla çevriliydi, ve yine yorgundum.

Bütün gece bir sandalyede uyumak Cafer'e aşık olmaktan sonra yaptığım en büyük hata olabilirdi. En fazla omzum ve boynum olmak üzere heryerim ağrıyordu. Sanki on saat boyunca dayak yemiş gibiydim.

Arkadaşlarım ise bu halimden oldukça şikayetçiydiler, sürekli ne olduğunu soruyor, beni güldürmek için şaklabanlıklar yapıyorlardı. Ben ise onların bu çabasına karşılık veremiyordum.

Emrenin sözde ruh halimi yerine getirmek için aldığı çilekli süte bakamıyordum bile. Aklımda anılar canlanıyordu. Annem dün tarhana çorbası yaptığında da aynısı olmuştu. Ben unutup yoluma bakmak istesem de evren buna izin vermeyecekti sanki.

Uzun bir süre süte bakmaya devam ettim. Önümden alınıp çekildiğinde alan kişiye, Karine baktım. Bu kız gerçekten benim için endişeleniyordu, emre de öyle. Ama bana ne olduğunu sorduklarında sadece yorgunum demekle yetiniyordum. Belki de beni bu kadar umursamamalılardı. Haketmiyordum.

Sütün ambalajını çıkarıp yere attığında kaşlarımı çattım. Hemen eğilip alarak masanın üstüne koyduğum zaman göz devirdi.

Elimle az önce eğildiğim için ağrıyan boynumu ovalarken o pipeti de süte geçirip önüme koydu. "İç şunu!"

Kararlı yüz ifadesine baygın bir bakış atıp offladım. Ben içmeden bırakmayacağı belliydi. Ama canım istemiyordu ki?

Yinede susması için sütü alıp pipetten birkaç yudum içtim. Ağzıma dağılan tat kısa bir anlığına gözlerimi kapatmamı sağladı, çilekli sütü çok severdim ama içmeyeli bayağı olmuştu. Gerçi sevdiğim halde uzun bir süredir yapamadığım birçok şey vardı.

Cafere olan sevgim diğer bütün duygularımın önüne geçmişti.

Onun geçtiği yollardan geçiyordum, koridorda durup onu görmek için bekliyordum. Hatta aynı anda tuvalete gitmemiz için gece dua bile etmiştim.

Ama hiçbirinin bir faydası olmuyordu. Tek kazandığım bir saliselik bir göz teması ve sinirle dişlerini sıkıp yolunu değiştirmesiydi. Bazen daha uzun bakıyordu, o zamanlar kalbimin sanki depara kalkar gibi atmasına ve o an yaptığım işi unutmama engel olamıyordum.

İğrenti dolu bakışları da oluyordu elbette, olmuyor değildi. Ama gerçekten şaşırdığım, artık etrafındakilerin, arkadaşlarının da benimle muhatap olmamasıydı. Yönelimimi söylediğine ihtimal vermiyordum. Yoksa şimdiye kaç kez dayak yemiş, okuldan atılmıştım. Ama birşeyler söylediği belliydi. Dün atahan abi ile Kemal abiyi görüp selam verdiğimde almamış, kafalarını başka tarafa çevirmişlerdi.

Tamam belki benimle konuşmuyor olabilirlerdi, ama Allahın selamını almamak neydi ulan?

Gece ona da bir ton üzülmüştüm, umarım doğuş abi de onlar gibi davranmazdı, aralarından en çok ona değer veriyordum.

Tabi Cafer'den sonra, şu hayatta ondan daha çok değer verdiğim bir şey yoktu zaten.

Çilekli sütün pipeti öylece ağzımda dururken cebimdeki telefonum titremeye başladığında girdiğim transtan çıkıp birkaç salise boyunca etrafıma baktım. Kendime geldiğim zaman çilekli sütü masaya bırakıp elimi cebime attım ve telefonumu çıkardım. Bizim çocuklar arıyorlardı. Elimle masadakilere telefonla konuşacağımı belirten bir işaret yapıp ayağa kalktım ve arka bahçeye yöneldim.

Telefonu açtığım anda duyduğum bağırış sesleri ve hepsinin hep bir ağızdan konuşması ile Kendimi hafifçe gülümsemekten alamamıştım. Seviyordum bu orospu çocuklarını.

"Lan Koray malı?! Nerdesin gerizekalı sen?"

Kaşlarımı çattım. "Ne demek nerdeyim am biti? Ankaradayım ya?!" Telefonun arkasından Sertaç'ın histerik gülüşünü duydum. Ne zaman sinirlense gülüyordu. Garip bir şekilde. Şimdi niye sinirlenmişti acaba amın oğlu?

"Lan Orospu Çocuğu, Sen bizim attığımız mesajları okumuyor musun?!"

Çoğu zaman boş yaptıkları için ve son birkaç gün oldukça yerlerde geçtiği için ne onların ne de başkalarının mesajlarına bakmıyordum. Aradıkları zaman ise sürekli geçiştirip duruyordum. Biraz vicdan azabı çekmiyor değildim ama dediğim gibi, Cafere olan duygularım bu vicdan azabının da önüne geçmişti.

"Ya sen bir çekil şurdan! Ay sürekli bağırma, çağırma. Korkutacaksın benim minik tavşanımı!" Devranın sesi kıkırdamamı sağlarken uzun süredir ilk defa güldüğüm için garip hissettim, gülüşüm suratımda dondu, sonra da söndü.

"Yavrukuşum biz şimdi ankara havalimanındayız, sana sürpriz yapalım derken biraz elimize yüzümüze bulaştırdık galiba"

"Galiba değil biz baya bayağ yarağı yedik koray, gelip bizi burdan alman lazım!"

Yusuf'un arkadan boğuk gelen sesine kahkaha attım. Ulan, ben bu piçleri yerdim ama!

"Lan Nasıl?! Ne demek Havalimanındayız?" Şaşkınlığım ve sevincim sesime yansırken, bahçede birkaç kişi bana dönmüştü. Umursamadım. Kardeşlerim gelmişti ulan!

"Aynen canım ya! İşte biz ço kıral insanlar olduğumuz için- Koray sohbeti bırakıp bizi almaya gelir misin artık amınakoyayım, çok soğuk götümüz dondu burada!"

Tekrar neşeli bir kahkaha atıp vedalaştıktan sonra kapattım telefonu. Hızlı hızlı bana seslenen arkadaşlarımı umursamadan önce sınıfa gidip eşyalarımı aldım. Ardından dosdoğru çıkışa doğru yürümeye başladım. Etrafımdaki hiçbirşeyi gözüm görmezken hızlıca okuldan çıkıp taksi çağırmak için telefonumu elime aldım.

Elim titriyordu, o kadar ruhsuzluktan ve üzüntüden sonra bu mutluluk bünyeme fazla gelmişti. Gülmek istiyordum, ama aynı zamanda ağlamakta.

Taksiyi çağırıp heyecanla beklerken sanki birkaç gündür beklediğim mucizeyi bulmuş gibiydim. Beni bu çukurdan çıkarsa çıkarsa kardeşlerim çıkarırdı. Bunca zaman onlar yanımdaydı, bundan sonrada olacaklarından emindim.

Manyiak BXB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin