Uykuyla uyanıklık arasında kafamı yumuşak yastığıma sürttüm. Mırıldanarak parmaklarımı yastığımın üstünde hareket ettirdim. Biraz gerinip uykuma devam etmek için rahat bir pozisyona geçtiğimde herşey çok güzeldi. Uyuyacakmış gibi hissediyordum. Normalde bir kere uyandı mı bir daha uyuyamayan bir insandım. Bu sefer uyuyacak gibiydim ama. Rahatça yayılıp kendimi yatağımın huzurlu kollarına bıraktım.
Sonra, kapı çaldı...
Yüzümü buruştup kaşlarımı çattım, gerçekten mi, sabahın köründe mi.. bahtının karasına sıçayım koray.
Zil sesi beynimin içinde dolanırken hayıflanarak ayağa kalktım ve belimden düşmek üzere olan eşofmanımı düzelttim. Henüz ilkbahardaydık, havalar yeni yeni ısınıyordu bu yüzden üstüme birşey giymeden yatmıştım, kapıya bu halde çıkılmaz deyip üstüme fermuarı açık bir şekilde hırkamı giydikten sonra kapıya ilerledim. Diğerleri öküz gibi uyudukları için kapıya benden başka kimse bakmazdı.
"Biriniz de kalkıp kapıya baksa şaşarım! "
Sesim evde yankılanırken offladım. Kapıya ulaştığımda çatık kaşlarımı ve muhtemelen uyumaktan darmadağın hale gelmiş saçlarımı düzeltme gereği duymadan açtım kapıyı.
"Buyrun, ne vardı- " kapıdaki bedenle gözlerim şokla açılırken uykum da anında bir yerlerime kaçmıştı. Kapıyı gerisin geri kapatıp arkamı döndüm ve kendimi tokatladım. Yok, yok rüya değildi bu. Basbayağı acımıştı yanağım.
Ne işi vardı şimdi bunun burda.
Tekrar kapıya döndüm ve önce delikten baktım. Elinde tabakla öylece beklemeye devam ediyordu. Bir elini kaldırıp saçlarını düzeltince irkilip kendime geldim. Birkaç adım geriye gidip titreyen ellerimi yüzüme götürüp birkaç defa sıvazladım.
"Bir sen eksiktin amınakoyayım.." kendi kendime sakin olmayı ve açık vermemeyi hatırlatırken kapıyı yarım bir şekilde tekrar açtım.
Beni gördüğünde gözleri parladı ve gerginlikle gülümsedi. Kalbim hareketlenirken bende gülümsememek için kendimi tuttum, alışkanlıktandı. Siyah gözleri üzerimde gezindi, göğsümde biraz fazla oyalandığında ve bakışları değişmeye başladığında gözlerimi aşağıya çevirip kendime baktım ve çıplak olduğumu hatırladım. Anında gözlerim kocaman olurken hızla kapıyı kapattım.
Kapının arkasındaki adam bu hareketimle kahkaha atarken utançla kızaran yüzümü ellerimle örttüm. Kendi kendime söverken sert bir şekilde fermuarı boynuma kadar çektim. Hala gülüyordu orospu çocuğu! Kapıyı tekrar açtığımda bu sefer utancın da getirdiği bir öfke vardı, biraz da şaşkınlık ve haftalar sonra gördüğüm yüze karşı bir özlem. Ama şimdilik özlemi geri plana atıyordum.
"Ne var lan ne var ?!" Sesimin yüksek çıktığını farkedip son anda biraz kıstım. Karşımda az önceki gerginliğinden eser barındırmadan duran adam ise bu dediğime karşı dudaklarını birbirine bastırdı ve elindeki tabağı uzattı.
" Şey, ben şey yapmıştım da şey edeyim dedim.."
Son karşılaşmamıza yaptığı atıfı farkedip gözlerimi kaçırdım. Adam resmen arkamdan İstanbul'a gelmişti. Arkasında kardeşim dediği adamları, başarılı okul hayatını ve kim bilir daha neleri bırakmıştı. Bunu sadece benim için yaptığına inanmak istemiyordum. Onca şeyden sonra paranoyak olmuş aklım bunun da altında bir neden arıyordu.
Bu aptal şeye bir an önce son vermek için elimin titrediğini farketmemesini umarak hızlı bir şekilde uzanıp tabağı almak için bir hamle yaptım. Ama o elini yukarı kaldırdı ve benim tabağı almamı engelledi.
Neydi şimdi bu play boy hareketleri. Ne yapacaktı tabağı vermek için onu öpmemi mi isteyecekti ?
" Teşekkür etmek yok mu, komşuyuz o kadar ayboluyo ?" Komşu olduğumuzu söylediğinde kaşlarımı çattım. "Ne komşusu ?" Yutkundum. Sesim titremişti. Şu an pek belli etmiyor olabilirdim ama feci şekilde kendimi tutuyordum. Haftalar geçmişti sadece, belki bir ay bile olmamıştı ama karşımdaki adama olan aşkım sağolsun bana yıllar gibi gelmişti.
Şu an karşımda duruyor oluşu, hafifçe gülümseyişi, gerginliğini belli etmemeye çalışması, sesi, kokusu, bakışları, gözleri.. hele de gözleri ulan! Başım dönüyordu resmen. Daha iki gün önce sarhoş olmamın sebebi karşımda duruyordu ve ben sanki normal bir şekilde ayrılmışız gibi konuşuyordum. Lan siktiri basmıştım adama!
" Karşı apartmanın bir dairesi boştu. Bende dedim ki neden orada yaşamayayım, hem sana yakın olurum hemde zaten alışığız karşı komşu olmaya." Açık açık niyetini belli eden adama kocaman olmuş gözlerimle baktım. Bu adam ben giderken böyle değildi yemin ediyorum.
Bana bakıp dişlerini sıktı ve elini uzatıp saniyelik olarak saçlarımı karıştırdı. "Bakma çipil çipil, al şunu da gideyim. " Kendime gelerek tabağı aldım ve ağzımın içinden bir teşekkür mırıldandım. Onun bana yaptığı gibi içeri davet edecek halde değildim, hem arkadaşlarım gördükleri yerde üstüne atlarlardı muhtemelen. Ben tabağı alınca bana bir bakış atıp "görüşürüz" dedi ve cevabımı beklemeden hızlı hızlı merdivenleri inerek gözden kayboldu.
Apartmanın kapısının sesiyle kapıda dikilmeyi bırakıp içeri girdim ve yavaşça kapıyı kapattım. Boş boş zemine bakarak mutfağa girdim ve elimdeki tabağı masanın üstüne bıraktım. Ellerimi yüzüme götürüp sabır istercesine sertçe sıvazlarken olanlara şaşırsam mı, gülsem mi, sinirlensem mi yoksa avazım çıka çıka ağlasam mı diye düşünüyordum.
Boş boş dikilmeyi kesip önümde duran tabağın üstündeki kapağı kaldırınca gördüğüm yamuk yumuk pasta, bir süre öylece bakmama neden oldu.
Önce gülümsedim, sonra gülmeye başladım, daha sonra kendimi tutamadan kahkaha attım. Gözlerim yaşarana kadar güldükten sonra zaten uykusu hafif olan yusuf seslere uyanmış olacak ki gözlerini ovalayarak yanıma gelmişti.
" Noluyo lan sabah sabah ?" Kafamı iki yana sallayıp bir önümdeki pastaya benzemeyen pastayı birde kendimi gösterdim.
" Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum galiba ben "
Şimdi üstü başı un ve yumurta olmuş, sinirden boynu kızarmış, pasta yapmaya uğraşan bir cafer düşünün... Ekdkjdlwndkwnsısk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?