Ellerim bilinçsizce altındaki plastiğe benzeyen örtüyü sıkarken sırf bu kalitesiz örtünün dokusundan bile hastanede olduğumu anlayabiliyordum. Çarşafının dokusunu ezberleyecek kadar hastane yataklarında vakit geçirmem de ayrı bir konuydu.
Gözlerimi açmaya çalıştığımda başıma hafif bir ağrı saplandı. Elimi güçsüzce başıma götürdüm, ve gözlerimi hafifçe araladım.
"Lan, Sertaç uyandı, Koray iyi misin ?"
"Ne saçma bir soru amınakoyayım, tabikide değilim, üç ton taş taşımışım gibi hissediyorum."
Hepsi birden yanıma geldi ve kendilerince oramı buramı elleyerek hasar kontrolü yaptılar. Muhtemelen endişeden öldükleri için birşey demedim.
"Bak bunu böyle yapınca hissediyor musun ?"
Devran'ın sanki bir tıp adamıymışcasına ayağımı sağa sola bükerken sorduğu soruya başımı sallayarak cevap verdim.
Yusuf devranın kafasına vurup ayağımı bıraktırırken gerçekten endişeli olduğunu belli edercesine elimi tuttu. "sen bu salağa bakma, biliyorsun endişelenince daha da mallaşıyor. Hepimiz çok korktuk sen birden masadan kalkınca, birde kapıyı kilitlemişsin ödümüz bokumuza karıştı oğlum, ne yapacağımızı bilemedik. "
Mahcupça başımı eğdiğimde saçlarımı okşadı hafifçe " senin suçun değil tabiki, daha dikkatli olmalıydık."
Derince nefes aldığımda sanki hissetiklerimi bilir gibi beni güldürmek amacıyla koluma vurdu hafifçe,
"Aha en son bu mutant kapıyı kırdı işte" diyerek yatağın bir köşesinde hafif kızarmış gözleriyle beni izleyen sertaç'ı gösterdi.
Hepimiz bir süre de olsa güldük, kemdimi hafifçe kaldırıp dikleştim. Sertaç hemen uzanıp arkamdaki yastığı düzeltti. Sevmiyordum böyle hastanelere düşmeyi, arkadaşlarıma yük oluyormuş gibi hissediyordum hep.
"Dikkat et yavrum, bir şey istediğinde bize söyle öyle ani hareketler yapma bak." Sertaç bir anne edasıyla akan burnunu çekip konuştuğunda ona gülümsedim. Ne zaman üçümüzün başına bir iş gelde hemen anne modunu açıyordu. Böyle davranması hoşumuza gidiyordu tabii. Üçümüz de anneler konusunda pek şanslı sayılmazdık, Devranın annesi genç yaşta vefat etmişti, Devranın yıkılışını, hepimizin onu tekrar kaldırmak için türlü türlü yollar deneyişi hala aklımdaydı. Yusuf'unkiler de umursamaz tiplerdi, ne yaparsa yapsın bizim adımıza bulaşmasın kafasındaydılar. Benimkilerin ne bok olduğu belliydi zaten.
Sertaç'ın annesi ise hayatımda gördüğüm en tatlı kadın olabilirdi, bir annenin olması demek ne demek o kadınla öğrenmiştim. Cansel abla hepimizin annesi sayılırdı.
Aklıma gelen şeyle Sertaçın kolunu tutup bana bakmasını sağladım.
"Benimkilerin haberi yok değil mi?"
"Yusuf'un adına kaydettik, onunkiler birşey demiyor "
Kafamı salladım. Biliyorlardı onlarla muhatap olmak istemediğimi. Rahatça bir nefes alıp geri yerime yaslandım.
Cafer burada olduğumu biliyor muydu acaba? Sabah evde olup olmadığını hatırlamıyordum. Evdeyse bile neden gelmemişti ki ?
"Şey dicem ya.."
Hepsi birden bana dönünce gergince gülümsedim.
"Şey evde miydi bu sabah biliyor musunuz?"
"Ney evde miydi?"
"Şey işte ya.." elimi enseme atıp kaşıdım. Arkadaşlarımın hala ona karşı kin beslemesi yüzünden çekinerek soruyordum.
"Senin çirkin heybatı soruyorsan değildi, demin senin telefondan aradım, haberi var geliyordur şimdi." Devranın rahatça arkasına yaslanarak kurduğu sözler hem içimi rahatlatmış, hem de rahatlatmamıştı. Gelmesini pek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?