"Ben şimdi insan mıyım?"Sertaç'ın alnına yapışık duran kağıttaki sandalye resmine bir bakış atıp kafamı iki yana salladım. 'Ben kimim' adlı bir kart oyunu oynuyorduk, herkesin alnında bir kağıt vardı.
Sertaç sandalyeydi, Yusuf Marylyn Monroe olmuştu, devran ise Patatesti. Ben kendiminkini bilmiyordum.
"Hayvan mıyım o zaman?" Sertaç heyecanla bana sorduğunda benden önce devran cevap verdi. "O da soru mu amınakoyayım, aynaya bakmıyor musun?" Sertaç heyecanla dikeldiği koltuktan sinirle fırlayarak korkuyla yusuf'un kolları arasına saklanmış Devran'ın kafasına vuracakken kıyamayıp sadece omzuna cimcik attığında kahkaha attım. Yusuf devranı kendinden ittirmeye çalısşa da devran ahtapot gibi sarılmıştı.
"Göte bak! Kendi sanki çok insan! Ne var yani biraz kalıplıysak?" Biraz diyordu ama maşallahı vardı Sertaç'ın. Hem bir seksen beşti hem de acayip kaslıydı. Boksla uğraştığı için çok da şaşırmamak gerekiyordu.
"Yusuf görüyor musun? Oysaki ben ona iltifat etmiştim. Hayvan olmak kötü birşey mi gerizekalı?!" Sertaç hiçbirşey demeden ters ters bakıp geri koltuğuna oturdu. Kafasındaki kağıdı yırtar gibi çekip baktığında sinirli durmaya çalışsa da kendini tutamayıp kahkaha attı. "Ulan sandalye ne be!"
Herkes kendi kağıdını çıkarttığında yaklaşık bir saattir oynadığımız oyunun bittiğini anlayıp bende kendi kağıdıma baktım. Gördüğüm fare görseli gülümsememi sağladı.
Devran hala kucağından inmediği yusuf ile kavga ederken Yusufun ittirmesiyle Devran'ın götünün üstüne yere düşmesine bir kahkaha daha attım. Zaten geldiklerinden beri yüzümden gülümseme eksik olmuyordu. Şerefsizler bir şekilde keyfimi yerine getirmişlerdi. Cafer aklımdan çıkmamıştı, ki çıkması da ihtimal bile değildi.
Ama en azından gerçek anlamda mutluydum. Sanki hayali bir süpürgeyle dertlerimi aklımın ücra bir köşesine süpürmüşüm gibi hissediyordum. Oradalardı, ama yinede eskisi kadar kendilerini belli etmiyorlardı.
Yine de gece olduğunda ve tek başıma yatağıma girip o balkona gözlerimi diktiğimde zihnimin bu kaçınmaya çalıştığım düşüncelerle dolacağını biliyordum. Her seferinde öyle oluyordu.
Sürekli tek başımaydım, yorulmuştum.
"Eveet millet, şimdi bu kıymetli yoldaşınız size bir güzel çiğköfte yoğuracak, siz de ona yardım edeceksiniz." Aramızda en iyi yemekleri Devran yaptığı için sürekli ona kitliyorduk, onun da itirazı yoktu zaten, yemek yapmayı çok severdi.
Hepimiz kafa sallayıp ayağa kalktığımız da sertaç yanıma gelip bir kolunu omzuma attı. "Yerken de Koray bize Ankara maceralarını anlatır!" Gözlerimi büyütüp hepsine birden baktığım zaman piç piç sırıttılar, yusuf yanağımı sıkıp bıraktı.
"Belertme şu yeşilleri, merak ediyoz oğlum. Kaç ay oldu sonuçta?"
Yutkunup gergince başımı salladığımda asıl istediklerinin son günlerde olanları anlatmam olduğunu biliyordum. Zaten saklamak gibi bir derdim yoktu ama bu kadar erken olacağını düşünmemiştim açıkcası.
Anlattığım zaman hepsini birden tutmam gerekecekti, ve bir sürü sorularının olacağından emindim. Derin bir nefes alıp bize yapmamız gerekenleri sıralayan Devran'a baktım. Her türlü yanımda olacaklarını biliyordum. Gerilmenin bir anlamı yoktu.
Derin bir nefes aldım ve gülümsedim, bu gün güzel geçecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?