Sıcaktan kızarmış ve bunalmış bir halde indim otobüsten.
Bugünkü müşteriler nedense hep aksi ve huysuz denk gelmişlerdi, hepsiyle de ben uğraşmıştım. Birde üstüne İstanbul'un hareketliliği, karmaşası ve sıcak da binince kendimi her an patlamaya hazır bir alev topu gibi hissediyordum. Garsonluk kolay değildi, en azından benim için, zaten her fırsatta bayılmaya ve hasta olmaya müsait vücudum siparişler için koştururken yoruluyordu doğal olarak. Ama yapmasam da evde sıkılıyordum, dişimi sıkmaktan başka çare yoktu.
Yerdeki taşları tekmeleyerek ve sinirimi sert adımlarımla gösterek yürümeye devam ettim. En kısa zamanda babamdan para isteyip araba almam gerekiyordu. Yoksa hergün bu şekilde yürümekten bir yerde düşüp kalacaktım en sonunda. Hayır çalıştığım yer yakın bir semtte de değildi. Hergün en az bir buçuk saat yürümem gerekiyordu.
Eve gideceğim zamanı hesaplamak için kolumdaki saati gözümün önüne tuttum. Bu sırada kaldırımın kenarına hızla park eden araba dikkatimi dağıtırken kaşlarımı çatıp rastgele park etmiş tofaş model siyah arabaya baktım. İçinden arabesk türkü sesi geliyordu.
Arabanın kimin olduğunu anlayınca derin bir nefes almama engel olamadım. Gerçekten bende bugün hayatımda ne eksik diye düşünüyordum.. meğersem aradığım şey bir adet Ankaralıymış!
Bir süre dursam da yoluma bakıp yürümeye devam ettim. Fakat arabanın içindeki adam onu görmezden geleceğimi anlamış olacak ki arabadan indi ve birkaç adımda bana yetişip kolumu tutarak durdurdu.
"İşten mi geliyorsun ?" Sorduğu soruyla 'ciddi misin?' dercesine suratına baktım. Muhtemelen beni takip etmekle geçen günlerinde çalıştığım yeri de öğrenmişti.
Kalbimdeki hareketlenme sinirimi bozarken kolumu çekerek elinden kurtardım ve cebime koydum. Ağzımın içinden bir evet mırıldandığımda kafasını salladı. " Hava sıcak, bırakayım istersen seni ?"
Teklifi cezbediciydi, ama bende gurur vardı. Hem daha haftalar öncesinde yaşanan şeyleri de unutmuş değildim, krizlerim bile yeni yeni azalıyordu. Karşımdaki adamın bundan haberi bile yoktu. Galiba birkaç gece ağlayıp sonra ondan vazgeçtiğimi sanıyordu, gerçekleri bilse ne yapardı acaba.
Zaten ben bu ruh halindeyken kesin kavga ederdik, hiç kavga edecek halde de değildim.
Kafamı iki yana sallayıp reddettiğimi belli ettim " Yok ya bugün yürüyesim var." Bunu dedikten sonra çatılan kaşlarından gözlerimi kaçırıp yoluma devam etmek için yürümeye çalıştım. Önüme geçip tam yüzüme denk gelecek şekilde yüzünü yaklaştırdı ve sadece benim duyabileceğim bir şekilde konuştu.
" İlla kucağıma alıp arabaya mı sokmam lazım, elin yüzün bembeyaz olmuş. Muhtemelen çalıştığın için sabahki yediğinle duruyorsun ki sabah da yediğinden emin değilim.." yutkunup bir adım geriye gittim. O da benimle beraber bir adım geldiğinde kaşlarım çatıldı. Dedikleri doğruydu, çalışırken iştahım olmuyordu o yüzden ufak tefek şeylerle kendimi geçiştiriyordum hep.
Yüzüme bir bakış attı. Dudağının kenarı kalktığında oraya bakmamak için kendimi tuttum. Biraz daha kulağıma doğru eğilip söyleyeceklerini tamamladı.
" Senin için endişeleniyorum. O yüzden beni ikiletme arabaya bin. " Çatık kaşlarımı daha da çatarak sıkılı yumruklarımla beraber yürüyüp arabaya bindim. Kapıyı biraz sert kapattığım için Cafer bana ters ters bakmıştı. Umrumda değildi. Daha da beterini yapmak istiyordum." Kır istersen?"
" Kırarım, Benden değerli mi lan!"
Biraz şaşırmış halde benim sinirli suratıma baktı. İlk defa böyle parladığımı görüyordu sanırsam. Önceden böyle agresif değildim gerçi, hep öfkemi kontrol etmenin bir yolunu bulurdum. Ama geçirdiğim sinir krizleri ve depresyon beni daha da dengesiz yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
Ficción GeneralBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?