Kantine girdiğimde gözlerim hemen arkadaşlarıyla oturan bedenle buluştu. Arkadaşları kendi aralarında konuşuyordu ama onun aklının başka birşeyle dolu olduğu belliydi. Düşünceli gözüküyordu.Olduğum yerde dikilmeyi bırakıp bütün cesaretimi toplarak yanlarına ilerlemeye başladım. Bütün gün benimle hiçbir yerde karşılaşmamak için ekstra çaba sarf etmişti sanki. Eğer şimdi konuşmazsak bir daha şansım olmayacağından korkuyordum.
Yanlarına geldiğimde hepsi birden bana döndü. Durduğum yerde kıpırdanırken gergince gülümsedim. Bakışlarım siyahlarla karşılaştığında ise gülümsemem soldu. Dişlerini sıkmıştı, hiç böyle baktığını görmemiştim. Sadece sinirlenmemişti sanki, biraz da hayal kırıklığı vardı.
Zorlukla yutkunurken bakışlarını ilk o çekti. Sanki ben onun umurunda değilmişim gibi çayından bir yudum alırken sağımdaki abinin konuşmasıyla ona döndüm. Hala deminki bakışların etkisinden çıkamamıştım.
"Ooo yeğenim gelmiş, seni görmeyeli uzun zaman oldu!"
Geçen sefer Cafer beni yanlarına çağırdığı zaman tanıştığım Doğuş abiye sahte bir gülümseme sunarken eliyle yanındaki boş bir sandalyeyi patpatladığında hala düşünceli bir şekilde yeri izleyen adama bir bakış atıp oturdum. Gerilmiştim. Ve ağlamamak için kendimi tutuyordum. Keşke gelmeseydim, o bakışları görmek canımı acıtmıştı.
Oysaki bana öyle bakmaması için uzun bir zaman uğraşmıştım da. Şimdi her şeyin bir anda böyle olmasını bir türlü anlayamıyordum.
"Oğlum daha iki gün önce gelmedi mi çocuk yanımıza!"
"Ne var dün de gelseydi?"
"Sürekli senin maymun suratını mı görsün ne istiyorsun?"
Doğuş abi kemal abiye alınmış bir şekilde bakarken bütün masa kahkahalara boğulmuştu. Bir tek Cafer gülmüyordu, daha çok bir yere dalmış gibiydi.
"Aşk olsun la, nerem maymun benim?"
"Bu sabah aynaya bakmadın mı yoksa yavrum?" Doğuş abi büyük cüssesiyle masadan uzanıp kemal abinin kafasına vurduğunda tekrar bir kahkaha tufanı oldu. Bir süre sonra sohbet devam ederken ikisi masanın altından birbirlerini tekmelemeye devam ediyordu.
"Ulan benim karı da bir triplere girip duruyür, ne bok yiyecez bilmiyüm"
Ferhat abi yüzüklü eliyle pezevenk gömleğini silkeleyerek konuştuğunda ona döndüm, aralarında en çapkın olanlarıydı, ankaradaki bütün pavyonların yerini ezbere bildiğine emindim. Yinede hiçbir zaman biriyle ayrılmadan başkasına gitmiyormuş, prensipleri varmış?
"La koray! Sende var mı hatun falan, sen daha çocuksun gerçi, şu tipe bak aynı bebe gibi"
Gürbüz abi yanaklarımı tutup sıktığında sanki gerçek bebek seviyormuş gibi garip sesler çıkarıyordu. Canım acıdığı için ellerinden kurtuldum. Cafere baktığımda hem bana hemde gürbüz abiye kötü kötü bakıyordu, bana son kez bakıp önüne döndü. Dizlerini titrettiği için gerçekten simirlendiğini anlıyordum. Ayrıca boynu da kızarmıştı. Acaba arkadaşlarıyla takılmamı istemiyor muydu? Ama ilk başta beni o tanıştırmıştı, şimdi bu yüzden sinirlenmesi garip olurdu.
Herkesin beni izlediğini farkettiğimde şaşkınca etrafıma baktım.
"Ne?" Sesim bir çocuğunkinden farksız çıkarken utanmıştım.
Gürbüz abi tekrar garip sesler çıkarıp bana uzanmaya çalışırken atahan abi onu alnından ittirerek engellemişti.
"Oğlüm sen kendinde değil gibisin bak ha, sorduk ya var mı hatun diye?" Ferhat abiye gergince bir bakış atıp "hayır yok" diye mırıldandım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
Aktuelle LiteraturBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?