"Koray bir kere daha söylemiycem, İç şu siktiğimin çorbasını!"Kafamı olabildiğince geriye çektim ama yatak başlığına çarpınca durmak zorunda kaldım. Önümdeki şerefsiz ise elindeki kaşığı daha da ileriye uzatıp tekrar "Bak! Yemezsen eğer döverim seni görün o zaman!" Diye bağırdı. Gözlerimi iyice açıp ona sahte bir hayal kırıklığıyla baktım.
"Sana inanmıyorum Caferciğim.. oysaki ben aramızda gizli bir bağ var sanmıştım.." saçmalamama karşın göz devirip kafasını yan çevirerek sabır diledi. Adam bana yemek yedirmeye çalışırken terlemişti resmen, bu soğukta, terlemişti?
Gerçi hasta olduğum için kaloriferleri sonuna kadar açmamızın da bir alakası olabilirdi ama bilmiyordum. Ağzımın birkaç santim ötesinde olan kaşık biraz daha ilerleyip dudaklarıma dokunduğunda dudaklarımı birbirine bastırarak iyice kapattım. İçmeyecektim lan o iğrenç çorbayı!
Gözlerim kaşığa doğru indiğinde birkaç saniye şaşı olmuştum. Karşımdaki adamdan ufak bir gülme sesi gelince hemen kendimi düzeltip nasıl güldüğüne baktım. Yine yarım ağız gülüyordu.
Yüzüm ufaktan asılırken o güldüğü için bende gülümsedim. Gülmesi kesilince kafasını iki yana sallayarak kaşığı geri çorbanın içine koydu, bir yandan da "çocuk gibi, çocuk!" Diye mırıldanıyordu. Duymadığımı sanıyordu galiba, yinede duymamazlıktan geldim. Yemek konusunda bir tık çocuklaşabiliyordum. Ama her yemeği de yiyemiyordum ben ne yapabilirdim?
Çorbayı yandaki masaya koyduğunda geri bana doğru döndü, birkaç saniye susup siyah gözleriyle içime işlemek ister gibi bakınca ne yapacağımı bilemeyip gözlerimi kaçırdım. Rahatsız ediciydi.
Bir süre öylece susup bana baktığında artık biraz suçlu gibi hissediyordum, ne var yani biraz çaba gösterip iki kaşık birşey içseydim. Sanki herkes seviyor değildi ya bu çorbayı, sevmeyenler de içiyordu.
Adamı o kadar uşraştırmıştım birde, belki yapacak işleri vardı ama burda bana çorba içirmeye çalışıyordu.
Kafamı aşağıya eğip alttan ona bir bakış attığımda hala bana baktığını görüp hemen geri çevirdim gözlerimi. Adam resmen bakarak şiddet uyguluyordu şu an!
Derin bir nefes alıp bunalmışlık hissiyle "Tamam, Tamam Yiyecem!" Diye yükselince dudağının bir kenarı havaya kalktı. Tabağı tekrar eline aldığında bana baktı tekrar, artık deminki gibi ifadesiz bakmıyordu, biraz daha ılımlı ve şefkatliydi sanki. Deminki gibi bakmasını istemiyordum hiçbir zaman.
"Artık yiyecek misin?" Çorbanın yeşilimsi rengine bakıp dudaklarımı büzdüm ve istemeye istemeye başımı salladım. Umarım çok kötü bir şey olmazdı. Hafifçe gülümsedi ve kaşığı yarısına kadar doldurup bana uzattı.
Biraz bekleyip bir anda ağzıma aldım ve hemen hepsini yuttum. Boğazımdan aşağıya inen yapışmışlık hissi zaten bulanan midemi daha da bulandırırken zorlukla yutkundum.
Yüzümü buruşturup Cafer'e baktığımda beni gururlu bir baba gibi izlediğini fark ettim. Onu gururlandırmanın sevinciyle boğazımdaki tadı siktir edip bende gülümsedim ve "Bak yuttum hepsini!" Dedim. Yarım bir şekilde güldü ve bir kaşığı daha doldurup bana uzattı.
"Evet aferin sana, ama daha çok yolun var şampiyon, bitecek bu çorba!"
Kaşlarım hemen aşağıya indi ve resmen ağzına kadar dolu olan tabağa kin dolu bakışlar attım. Ama bir kaşıkla bile bu kadar gururlanıyorsa eğer bütün tabağı bitirirsem yüzünde oluşacak ifadeyi düşündüm ve hemen bütün kaşığı yuttum. Yüzümü buruşturmamak için zor dururken yutkundum ve hemen ona baktım.
Tekrar "aferin" dediğinde gülümsedim ve bana uzatılan diğer kaşığı da hemen yuttum. Böyle böyle tabağın yarısına geldiğimizde artık gerçekten zorlanıyordum. O da bu halimi görüp kaşıkları daha az dolduruyordu.
Bir kere daha ağzımdaki sıvıyı yutup ağlamaklı bir ifadeyle bakarak "su versene" diye mırıldandım. Hemen komodinin üstündeki suyu aldı ve içmeme yardım etti. Eli elimin üstünde dururken sakin kalmak için bütün dikkatimi suya verdim.
Ancak yarısına kadar geldiğim bardağı geri yerine koyarken biraz daha iyi gibiydim. En azından boğazımdaki tad gitmişti ama hala bulanıyordu midem. Cafer bir tabağa bir de bana bakarken "Bu kadar yeter, çok kötü oldun" dedi ve tabağı masanın üstüne bıraktı.
Derin bir nefes alıp rahatlıkla kendimi yatak başlığına bıraktığımda güldü. Her güldüğünde yaptığım gibi bakışlarımı ona çevirdim ve bende gülümsedim. Birkaç saniye öylece durduk.
Bu sırada çalan kapıyla gözlerim kocaman açıldı. Annemin hatta daha da kötüsü babamın geldiğini düşünürken yanımda duran Angaralıya döndüm. Bu saatte gelmeleri imkansızdı ama yinede ihtimali bile korkunçtu.
O ise benim bu halimi daha rahat bir ifadeyle izlerken ağzımı açtığımda benim konuşmama izin vermedi. "Bakma öyle etrafına fare gibi, Çorbadan sonra yemen için ödül olarak birşeyler sipariş ettiydim, ben alıp geliyorum sen yatmaya devam et" Duyduklarımla rahat bir nefes alırken onun odadan çıkmasıyla birkaç saniye öylece yattım. Kapının açılma sesi ve iki adamın birbiriyle sohbeti duyuluyordu.
Az önce Cafer yanımda olmadığı için umursamadığım mide bulantım daha da beter hale gelirken elimi ağzıma tuttum. Anında ayağa kalkıp ufak adımlarla odamdaki banyoya koşup kapıyı kapattım ve kitledim. Umarım Cafer hemen gelmezdi.
İçimdekileri klozete boşaltırken zaten yarım tabak yediğim için fazla birşey çıkmamıştı. Hemen sifona bastım ve muslukta ağzımı çalkalayarak temizledim.
"Koray, Tuvalete mi gittin?" Ağzımdaki suyu boşaltıp koluma sildim ve sesimi normal çıkartmaya uğraşarak geri bağırdım. "Evet, geliyorum şimdi!" Bağırdığım için acıyan boğazımla yüzüm buruşurken aynada kendime bir bakış attım.
Neden bu kadar solgun gözüktüğümü sormazdı umarım, sorarsa da hastalıktan falan diyecektim. Yüzüme birkaç defa su çarpıp kuruladım ve derin bir nefes alıp yüzüme 'her şey yolunda!' İfademi yerleştirdim. Daha sonra titreyen elimle kapı kulpuna uzanıp dışarı çıktım.
Cafer yatakta uzanmış, elindeki telefonla uğraşıyordu. Masanın üstünde iki tane poşet vardı. Yavaş adımlarla yatağa ilerleyip bende oturduğumda bana bir bakış attı. Kaşları anında çatılırken gözleri yüzümde gezindi. İçimden ne kadar dua biliyorsam ederken bana doğru yaklaştı ve büyük elleriyle ateşimi ölçtü.
"Çorba daha kötü yaptı sanki seni" hemen kafamı iki yana sallayıp konuşmaya başladım.
"Yok ya çorba çok iyi geldi, bomba gibiyim şu an! Hastalıktan olmuştur o, hem sen ne aldın bakayım bana?" Dediklerime inanmış olacak ki kafasını sallayıp masanın üstündeki poşetlere uzandı. İçinden beş tane hamburger iki paket patates iki ayran ve bir kola çıkarken hepsini dizdi masaya. Artık şaşırmıyordum çünkü Cafer bir dağ öküzüydü ve doymak bilmiyordu. Bunu çoktan kabullenmiştim, hatta sırf ona yemek yetiştirebilmek için mutfakta Ali abi'ye yardım etmeye başlamıştım.
O masayı önümüze çekerken dizlerimin üstüne oturdum ve yanımda anında bir hamburgeri eline alan adama baktım. Bu haline gülüp bende bir tane burgeri açarak ufak ufak ısırmaya başladım. Hastalığımın onu benden daha da uzaklaştıracağını düşünürken, tam tersi olmuştu sanki. İtirazım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?