Kapımın vurulmasını son iki saattir yaptığım gibi görmezden gelip kafamı yastığa daha çok bastırdım. Hiç kimseyle konuşmak istemiyordum, hiçbir şey yapmak istemiyordum. Daha iyi olmam gerekirken her gün daha da dibe sürükleniyordum sanki."Koray, canımın için aç şu kapıyı biraz konuşalım hadi!?" Devran'ın kötü çıkan sesi içime bir öküz oturmasını sağlarken yatakta dikleştim ve saatlerdir kilitli olan kapıma baktım. Dün olanlardan sonra Cafer'in bana sinirlendiği hatta artık onu sevmediğimi düşünebileceği ihtimali beni bütün gece düşünmeye zorlamış, hatta ağlamama sebep olmuştu.
Sabah ise sosyal medyaya bir kızla beraber attığı fotoğrafı görmüş, iyice perişan hale gelmiştim.
Ben onu hala seviyordum ki, çok seviyordum.
Bir şekilde kendimi açıklamalıydım ama karşısına çıkacak, onunla konuşacak cesaretim de yoktu. İki ucu boklu değnekti.
"Devran, istemiyorum." Kapının ardından derin bir iç çekme sesi geldi. Ardından uzaklaşan adım seslerini duydum. Yarım saatte bir üçünden biri gelip kapıya vuruyor, açmayıncada gidiyordu.
Onları da uğraştırmak, üzmek istemiyordum ama elimde olan birşey yoktu. Bu halde kimsenin karşısına çıkamazdım. Bitmiş, tükenmiş hissediyordum. Ne yaparsam yapayım bu çukurdan çıkamayacakmış gibi.
Anlara'ya gelen ayaklarımı kopartıp atasım vardı.
Yanağımdan süzülen bir damlayı elimin tersiyle silip burnumu çektim. Yastığımın yanından telefonu alıp yüzüstü döndüm ve bu aralar alışkanlık haline getirdiğim caferin fotoğraflarına bakmak için galeriye girdim.
Ona sinirliydim, kızgındım, ama içimdeki özlemi dindiren sadece bu fotoğraflar vardı.
İlk çektiklerimden olan bir resme girip yakınlaştırdığım zaman titrekçe bir nefes çektim içime. İki gündür fiziksel olarak göremiyordum, bir aydır ise manevi olarak hiçbir bağımız yoktu.
Benim ona vardı tabii, onun bana yoktu.
Çok özlemiştim, ne kadar söylersem söyleyeyim bitmeyecekti. O kadar özlemiştim ki bir ara parfümcüye gidip kullandığı parfümü aramıştım. Bulmuştum da, ama almamıştım.
Çünkü o parfümü o kullanmadıkça onun gibi kokmayacaktı.
Fotoğraflara dakikalarca bakıp değiştirirken özlemden kalbimin burkulduğunu hissettim. Gerçi açlıktan da olabilirdi, ne zamandır yemiyordum? Birkaç kilo vermiştim.
Cafer zayıf olsam beni sever miydi? Gerçi Cafer beni sever mi ki?
Yüzüm buruşup iyice ağlama pozisyonuna geçtiğimde kafamı yastığa bastırdım. Sanki bu sonsuza kadar sürecekti, biliyordum en fazla iki gün sonra yine konuşup gülmeye başlayacaktım. Ama olanları silemezdim ki.
Kabullenip hayatıma devam etmek ise sanki Cafer'i ardımda bırkamak gibi geliyordu. Ben bunu istemiyordum, onu bırakmak istemiyordum.
Daha fazla düşünürsem kafayı yiyecek gibi olduğu için sendeleye sendeleye ayağa kalktım, duş alıp kendime gelmek için banyoya girdim. Gözlerim kapanmak için direnirken onları açık tutmak için savaş veriyordum sanki.
Yer ayaklarımın altında hareket ediyor gibi gelirken önce gözlerim karardı, ardından daha anlayamadan kendimi yere bıraktım. Başımın arkasında büyük bir acı duyarken ağzımdan ufak bir inleme kaçtı.
Hemen ardından ne zaman uyanacağımı bilmeden kendimi tamamen karanlığa bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
Ficción GeneralBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?