İki saattir bana ders anlatmaya çalışan angaralıya bakıp ağrıyan başımı masaya yasladım."Yeter artık sus istemiyoğrum" diyip ellerimle kulaklarımı kapattığımda gözlerini devirip benim aksime büyük ve kemikli olan elleriyle ellerimi kulağımdan çekmemi sağladı. "Ya şunun şurasında sekiz konu bitirdik ona tamamlamadan hiçbiryere gidemezsin!" Sanki çok küçük birşeymiş gibi konuşuyordu! Ben şimdiye kadar kitap kapağı açmamıştım be!
Beynim eriyecekti hissediyordum.. bıkkın bakışlarımla uzun bir süre yüzüne baktığımda pes ederek derin bir nefes verip geriye yaslandı.
"Tamam beş dakika mola, sonra tekrar devam ediyoruz" sevinçle ellerimi birbirine çarpıp garsonu yanımıza çağırdım. O kadar çok beynimi kullanmıştım ki acıktığımı hissediyordum!
Yanımıza gelen yakışıklı garsona istediklerimi söyleyip gidişini izledim. Daha sonra önüme dönüp bütün masaya yayılmış olan ders kitaplarını hızlı hızlı bir köşeye iteleyip yemeklere yer açtım.
"Ya ben sana sormadım ama sen de birşeyler yemek ister misin?"
Garip bir ifadeyle yüzüme bakıp hayır anlamında kafasını salladı ve camdan dışarıyı izlemeye geri döndü. Omuz silkip yemeklerimin gelmesini beklemeye başladım.
Yaklaşık yirmi dakika sonra sipariş ettiğim kebap ile milkshakeim geldiğinde beklemeden yemeye başladım. Cafer ise muhteşem yemek kombinasyonuma iğrenerek bakıyordu. Birkaç saniye daha benim iştahla kebap yiyişimi seyredip telefonuyla ilgilenmeye başladı.
Normalde bu kadar ağır şeyler yiyemezdim çünkü midem fazla hassastı. Ama gerçekten acıktığım için şu anlık sorun yok gibiydi.
"İçeçek birşeyler istemediğinden emin misin?"
Anlık kafasını bana çevirip hayır anlamında iki yana salladı. Geldiğinden beri ders anlatmak dışında ağzını açmamıştı, haspam sanki iki kelime etsen fena olur!
"Seninle konuşacak birşeyim olmadığı için konuşmuyorum koray, askerlik arkadışınmışım gibi davranma!"
Düşündüklerimi dışımdan söylediğimi fark edince yüzümün kızardığını hissettim, öksürerek bunu gizlemeye çalıştığımda Cafer çoktan telefonunu bir kenara bırakmış kollarını birbirine dolayarak kaslarını daha da göz önüne sererek sinir bozucu bir yüz ifadesiyle beni izlemeye başlamıştı. Rezilsin koray, aptal koray, bok koray, kaka koray!
"Ben sana ne askerlik arkadaşımmışsın gibi davranıcam be! Somsoğuk birşeysin sanki ben seni zorla buraya sürüklemişim gibi davranıyorsun ondan şey ettim, öyle söyledim yani!"
Saçmalamam bitince derin bir nefes alıp geriye yaslandım. Bu sırada gözüm muzlu milkshakime kaydığı zaman bir şeylerle oyalanmaya ihtiyaç duyduğumu farkedip hızlıca plastik bardağı elime alarak pipetle içmeye başladım. Bu kafenin tavanı ne kadar güzeldi ya.
Hala beni izleyen siyah gözler mümkünmüş gibi yüzümü daha da kızartırken neden kızardığımı düşünmek istemiyordum. En son birinin yanında böyle kızardığımda iyi sonuçlanmamıştı çünkü. O yüzden havanın sıcaklığını bahane edermiş gibi elimle yüzüme yelpaze yaptım.
Cafer bu sırada gözlerini benden hiç ayırmamış salaklıklarımı büyük bir sabırla izlemişti. Bense hala suratına bakmıyordum. En sonunda dayanamayıp "Off!" Diye yükseldiğimde göz ucuyla dudağının bir kenarının havaya kalktığını gördüm. Beyefendinin asık suratını bozmayı başarmıştık sonunda!
"Doyduysan çalışmaya geri dönüyoruz?"
Üzgünce alt dudağımı büzüp milkshakimi bir kenara koydum. Rastgele bir kitabı eline alıp kaldığımız yeri açarak anlatmaya devam etti.
Uzun bir süre bundan kaçamayacağımı anlayıp ağlamaklı bir yüz ifadesiyle angaralıyı dinlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?