Bütün herşey bittiğinde, Cafer hepsini teker teker dövdükten sonra beni de alıp arabaya bindirmişti. Olduğum yerde titremeye devam ediyordum. Yolculuk boyu kafamda aynı sahne dönüp duruyordu. Kolumdan tutulup sürüklenmem ve önümdeki adamın pis sırıtışı.Sonunda eve geldiğimizde, cafer oturduğu yerde bana döndü. Şu an ona bakacak gücüm yoktu. Kendimi kirlenmiş ve pislenmiş hissediyordum. Yanımdaki adam için fazla kirliydim şu an.
Bana uzanıp kemerimi açtığında kafamı hala eğik tuttum ve parmaklarımla oynadım. Arabadan indi ve benim tarafıma doğru yürüdü. Arabanın kapısını açacak kadar iyi olmadığımı anlamış olmalıydı.
İnmeme yardım etti. Apartmana doğru yürüdük ve içeri girdik. Merdivenlerden çıkarken ikimiz de sessizdik. Ben hala titremeye devam ettiğim için Elini sırtımda tutuyordu. Düşmemem için.
Kapının önüne geldiğimizde öylece dikildim. Kapıyı açmam gerektiğini ise o cebimden anahtarı çıkardığında farketmiştim. Benim yerime kapıyı açıp geçmem için yol verdi.
Hafif hafif titremeye devam eden bacaklarımla içeri girdim. Kimsenin olmadığı belli olan eve bir göz gezdirip ışığı açık bırakılmış olan mutfağa ilerledim. Tezgahta birkaç tane tencere ve kapağında da beyaz bir not kağıdı vardı. Zaten üstünde ne yazdığını bildiğim için Okumayı es geçip direkt sandalyeye kendimi attım. Şu an annemin yanımda olmasını isterdim. Muhtemelen komşudaydı, yine.
Cafer de biraz sonra ağır adımlarla içeri girdi. Etrafa tedirgin bakışlar atıyordu, muhtemelen ailemin nerede olduğunu sorguluyordu şu an. Tezgahtaki Kağıdı görünce bana bir bakış attı.
Aynı ağır adımlarla önüme gelip yere diz çöktüğünde hemen hemen aynı boylarda olmuştuk. Ben ondan bir tık yüksekteydim. Bir elini yüzüme yaklaştırdığında hareketleri yavaş da olsa irkilmekten kendimi alamamıştım.
Alnıma düşen saçları hissettiğimden emin bile olmadığım dokunuşlarla geriye itti. Yaşların hala durduğu kirpiklerimin ardından yüzüne baktım. Şefkatli bir ifadesi vardı. Daha çok acı çekiyormuş gibiydi. Elini biraz saçımda oyalandırıp ardından yüzüme indi. Diğer elini de kaldırıp yanaklarımı yaşlardan temizlediğinde kendimi tutamadım.
Ne olduğunu bile anlamadan yüzüm buruştu, hemen sonra birkaç yaş caferin ellerine damladı. Beni omuzlarımdan tutup kendine çektiğinde bir çocuk gibi kafamı omzuna bastırıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Yaşadıklarımın yanında bir de son zamanlarda çektiğim aşk vardı. O kadar kendimi tutmuştum ki, sanırım bu patlama anlarından biriydi.
Sırtımı yavaş yavaş sıvazlayıp saçlarımı sevdi. Elim yakasında tişörtünü sıkıyordum. Gözyaşlarım muhtemelen boynunu ıslatıyordu. O adam bana dokunmuştu, beni kirletmişti. Şu an sevdiğim adama bu kirli halimle dokunmamalıydım belki ama ona ihtiyacım vardı, kendi kendimi sakinleştirecek durumda değildim.
"Tamam ağlama daha fazla, emin ol hepsi cezasını çekecek, hiçbirinin yaptığını yanına bırakmayacağım, ağlama artık" kulağıma fısıltı gibi bir sesle konuştuğunda kafamı salladım. Ağlamam bitse de burdan ayrılmak istemiyordum. Güvenli hissediyordum, onun yanı diğer bütün heryerden daha güvenliydi. O beni korurdu. Bana zarar vermezdi.
Yada ben öyle sanıyordum, ama şu anlık burası benim gizli sığınağımdı.
Kafamı kaldırmaya çalıştığında izin vermedim. Şu an kötü bir durumdaydım ve beni reddedemeyeceğini biliyordum. Belki birdaha asla boynuna kafamı koyamayacaktım.
"Yeni bir in bulmuş gibisin farecik?" Gülerek söyledikleriyle kafamı kaldırıp nasıl güldüğüne bakmak istesem de yapmadım, bir kere kaldırırsam bir daha geri koyamayabilirdim.
Benim de güldüğümü boynundaki dudaklarımdan anlarken saçlarımı karıştırdı. "Aileni arayıp haber vermemiz gerek koray, telefonun nerede?" Onlara anlattığımda olacaklar şimdiden canımı sıkarken derin titrek bir nefes aldım.
"Bilmiyorum, düştü" dediklerimle sinirlense de bunu bana göstermemeye çalışıp cebinden kendi telefonunu çıkardı. "Numaralarını hatırlıyor musun?" Kafamı salladığımda numarayı söylemeye başladım, bittiğinde bir elindeki telefona bir de bana baktı
"Sen konuşabilecek misin? İstersen bende konuşabilirim." Hayor anlamında kafamı sallayıp telefonu almak için elimi uzattım.
Aramayı başlattığımda kulağıma götürüp cafere bir bakış attım. "Alo anne?" Sesim titremişti.
"Efendim koray ne var? Yemek tezgahın üstünde zaten" diyeceğim şeyler boğazıma dizilirken yutkundum. "Biliyorum.. ne zaman gelirsin?" Arka tarafta sanki bir yataktan kalkıyormuş gibi hışırtılar geldiğinde kaşlarımı çattım. "Ay ne bileyim oğlum gelirim birazdan!" Tekrar yutkunup birkaç birşey daha söyledikten sonra kapattım telefonu. Şu an bunu düşünmek istemiyordum.
"Geliyorlarmış birazdan" kafam eğik ellerim ise titrediği için sweatimin ceplerindeydi. Annemle konuştuktan sonra rahat hissetmeliydim. Ama daha da stresli hissediyordum. Duvarlar üstüme geliyorlardı.
"Onlara, anlatacak mısın?" Konuşmasıyla kafamı kaldırıp yüzüne baktım, anlayışlı bir ifade vardı. Kafamı iki tarafa salladığımda bunu normal karşılayıp saçlarımı karıştırdı. 'Neden?' Diye sormadığı için mutluydum.
Bir yarım saat daha beraber oturduktan sonra gitmişti. Bense kendimi banyoya atıp annem odaya gelip uyarana kadar sıcak suda bedenimi kazımıştım. Yarın onun karşısına temiz çıkmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
General FictionBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?