Gözlerimi açtığım zaman beni karşılayan beyaz bir duvar olmuştu. Kaşlarımı çatıp zar zor araladığım gözlerimle etrafıma baktım. Arkadaş grubum ve annem hastane yatağının etrafındaki koltuklarda oturuyorlardı. Annem hariç hepsinde endişeli bir ifade vardı."Ay uyandı!" Anneme doğru bakıp en son başıma gelen şeyleri hatırlamaya çalıştım. Yataktaydım, ağlıyordum, sonra banyoya gitmiştim. Bayılmış mıydım?
"Hoşgeldin yeğen, iki senedir komadasın. Ama merak etme biz sana herşeyi anlatıcaz.." Sertaç boş yapan Devranın kafasına vurduğunda gülümsedim, halim olsaydı kahkaha atardım.
Yusuf annemden çekindiği için kenarda endişeli gözlerle beni izliyordu, ona bir şeyim yok manasında göz kırptım, gülümseyip başını salladı.
"Koray, daha iyiysen çıkalım benimde işlerim yarım kaldı hep, bir daha da açlıktan bayılacak dereceye gelmezsin!" Yutkunup uyandığım gibi söylenen anneme bıkkın bir bakış attım.
"Yok Ayşe Teyze biraz daha dinlensin, ağzına birşeyler alsın, biz başında dururuz git sen"
Annem bana bir bakış attı, kafamı sorun yok anlamında salladığım zaman ise birkaç uyarıda bulunup parlak sarı çantasını da alarak odadan çıktı. Derin bir nefes aldım.
arkadaşlarım annemin bu umursamaz hallerini bildikleri için artık şaşırmıyorlardı. İnsan ebeveynlerini seçemiyordu. Bana da bu denk gelmişti.
Babamın işte olduğuna ve hastanede olduğumdan haberi bile olmadığına emindim, hoş olsa bile işinden ayrılıp gelmezdi.
Bunları düşünmeyi bırakıp Sertaç'la kavga eden Devran'a baktım. Bu çocuk bu enerjiyi vücudunda nasıl depoluyordu acaba.
"Ya bir siktir git şurdan mal mal konuşma ya!"
"Ya sen bir ver birşey deniycem diyom!"
Onlara gülüp omzuma dokunmasıyla Yusufa döndüm.
"Kantine gidiyorum, ne yemek istersin?" Şimdi eğer iştahım olmadığını ve birşey yemek istemediğimi söylersem her halde bu sefer zorla yedirirlerdi. O yüzden hafif birşeyler söyledim. Kusacak raddeye gelmek istemiyordum.
"Çorba al, birde süt" kafasını sallayıp saçlarımı karıştırdı. "Bu arada biz seni arabaya taşırken seninki camdan izliyordu. Buraya geldi mi bilmiyorum" bunları söyledikten hemen sonra dışarı çıkmasıyla olduğum yerde kaldım.
Eğer beni gördüyse bu kötüydü, gördüğü halde gelmediyse, daha da kötüydü. Geleceğini düşünmüyordum bu yüzden o ihtimali eledim direkt. 'İbne' dediği çocuğu hastaneye ziyarete gelmesi imkansızdı.
Acaba beni merak etmiş miydi? Belki mesaj atmıştır diye telefonumu bulmak için etrafıma baktım. Bayıldığım sırada yanımda değildi, belliki bizimkilerde almamışlardı. Offlayıp düşünerek kendi kendimi yemeye devam ettim.
Çocuklar sürekli benimle konuşuyor, şakalaşıyor, keyfimi yerine getirmeye çalışıyorlardı. İşe yarıyordu bir bakıma. Ama aklımın bir köşesinde Cafer'in beni ziyarete gelmemesine üzülüyordum. Ufak bir umuttu ama, yine de umuttu işte.
Yemekler geldiği zaman zorla da olsa bir kaç kaşık çorba içtim. Tadı o kadar kötü değildi, içmem kolay olmuştu. çikolatalı sütümü içtikten sonra ise daha da kendime gelmiştim.
Doktor bugün içerisinde çıkabileceğimi söylemişti ama ben olabildiğince burada kalmak istiyordum. Eve gidip depresyonumla yüzleşmek, sürekli ağlamak ve üzülmek istemiyordum.
Hep beraber sessiz sinema oynamaya başladığımızda Sertaç'ın odanın ortasına geçip saçma sapan hareketler yapması ve bilemediğimiz zaman bize sitem etmesi beni kahkahalara boğmuştu. Öyle ki uzun bir süredir böyle uzun uzun güldüğümü hatırlamıyordum. Devran onu videoya aldığı için oyunu bırakıp bu sefer de Devranla kavgaya girişmesi, yusuf onları ayırmaya çalışırken benim olan biteni gülerek izlemem.
Eski anılarım depreşmişti, hep böyle kalmak istiyordum. Artık kendimi yıpratmak istemiyordum, üzülmek istemiyordum.
En azından mutlu olabilmeliydim. Bu nefret dolu dünyada aşkı bulabildiğim için.
Belki sevilmek hiçbir zaman tadabileceğim birşey olmayacaktı. Ama yapabileceğim birşey yoktu. Kabullenip yoluma bakmalıydım.
Evet evet, benim mutlu olmam lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
Ficción GeneralBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?