"Koray, iki cappuchino bir latte!" Tezgahın arlasından seslenen Hamdi abiye kafa sallayıp bende tezgahın arkasına geçtim ve yeni öğrenmeme rağmen hızlıca kavradığım işimi yapmaya devam ettim. İstanbul'a geleli daha iki hafta olmuştu. İlk hafta gezip tozma ve hasret giderme ile geçmişti.
İlk hafta bir kere kriz geçirmiş, üç defa durduk yere ağlamaya başlamış, sekiz kere özlemimden fotoğraflarına bakarken uyuyakalmıştım.
İkinci hafta arkadaşlarım bana çalışmanın iyi geleceğini söylediklerinde itiraz etmemiştim. Artık ne olacaksa olsun kafasında olduğum bir dönemdeydim. Yani bir işe girip çalışmaya başlamak önceleri düşündüğüm kadar stresli olmamıştı. Aksine kafamı dağıtıyordum, bu iyiydi.
Bu hafta sadece iki kere ağlamış, beş kere fotoğraflarına bakmıştım. Kendimi sınırlamaya ve onu unutmaya zorluyordum. İşe yarayıp yaramadığı ise meçhuldü.
Onu görememek ilk başlarda çok zor geliyordu, öyleki sadece yatakta yatıp onunla olan anılarımızı düşünerek geçirdiğim günler olmuştu. Arladaşlarım beni ensemden tutup kendime getirmeselerdi şu an hala o şekilde olabilirdim.
Kahveleri hazırlayıp güler yüzle müşteriye teslim ettim. Kolay gelsin deyip dükkandan çıktıklarından sonra son müşterileri göndermenin verdiği rahatlıkla önlüğü çıkarıp bir kenara fırlattım. Arkadaki personel odasına doğru yürümeye başlarken aklımda akşam yemeğinden nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Sertaç sürekli yemek yemem ve kilo almam için zorluyordu ama iştahım olmadığı için ve çok fazla yiyemeyeceğim için sürekli kavga ediyorduk.
Çantamı omzuma takıp diğer çalışanlarla beraber dükkandan çıktım. Otobüs durağına doğru telaşsız ve rahat adımlarla yürürken bir yandan kulaklıklarımı takıyordum. Hava bugün daha açıktı. Bugün biraz daha mutlu hissediyordum.
Müziği başlatıp içime derin bir nefes çektim. Deniz kenarında olan dükkan sağolsun denizin o tuzlu kokusu ciğerlerime dolduğunda gülümsedim. Aynı anda gördüğüm beyaz bir sokak kedisi gülümsememi genişletti. Bugün güzel bir gündü, çok güzel bir gündü.
Durağa geldiğimde ufaktan bir insan kalabalığı oluşmuştu bile, biraz kenarda durup kendi otobüsümün gelmesini bekledim. Çok beklememe gerek kalmadan birkaç dakika sonra gelen otobüse hızlıca binip yerleştim.
Yirmi dakika sonra evime ulaştığımda elimi cebime atıp anahtarımı çıkarttım. Deliğe sokup çevirerek açtığım kapıdan hemen girip çantamı bir köşeye attım. Kollarımı havaya kaldırıp esnetirken şimdiden rahatlamaya başladığımı hissediyordum. uyuşuk adımlarla Salona girdiğim zaman arkadaşlarımın hepsinin pes oynadıklarını görünce kaşlarım çatıldı.
"Lan hani bensiz başlamak yoktu, şerefsizler!"
Devran hoşgeldin manasında bir öpücük yolladığı zaman yusuftan ağzına ufak bir tokat yedi, ikisi anında tartışmaya başladıklarına hallerine gülüp bakışlarımı hala ps oynayan Sertaç'a çevirdim. Hemen anında yanına kurulup boşta kalmış öteki konsolu elime aldım, bana bir bakış atıp sırıttı.
"On gol atan kazanır!"
"Ohoo bütün gece bunu mu oynayacaz?" Omzuyla omzumu ittirip saçlarımı karıştırdı, bu hareket gerçekten hoşuma gitmiyordu, bir kişi yaptığında hariç.
"Yarın işin mi var göt!?" Yediğim hakaretle kafasına bir tane geçirdim, yanındaki yastığı almak için bir hamle yaptığında ise oturduğum yerden kalkıp kaçmaya başladım, o elindeki yastıkla peşime düşerken ben iki dakikada geldiğimiz hale kahkaha atıyordum. Devranla yusufta ellerine bir yastık kapıp peşime düştükleri zaman bu sefer gerçekten kaçmaya başladım.
En sonunda beni yakalayıp hepsi birden üstüme atladıklarında hep bir ağızdan gülmeye başladık. Resmen bütün günün yorgunluğu kaybolmuştu. Arkadaşlarım olmasaydı ne yapardım bilemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manyiak BXB
Ficción GeneralBir Adanalı.. ve bir Ankaralı.. En fazla ne olabilir ki ?