Güneşin batışıyla üzerimizdeki yol yorgunluğu baş vermiş, nihayet dinlenmek için uygun bir yer bulabilmiştik. Atları bağlayıp yemlerini verme işini ben almıştım. Diğerleri ise güya zor olanı, kamp kurmayı görev edinmişlerdi. Kralın peşimizden gönderdiği muhafızlar etrafta nöbet tutuyordu. Minseok ve Sehun ise çadırı kurmaya çalışıyor, Chanyeol sadece oturmuş elinde tuttuğu haritayı inceliyordu. Sırf iş yapmamak için büründüğü hallere inanamıyordum. Akşamın soğuğunda, herkes bir işin ucundan tutarken mi aklına prens gibi davranmak gelmişti merak ediyordum.
Ona her baktığımda içimin öfkeyle dolduğunu düşüncelerimin baş vermesiyle fark ettim ve derhal silkelenmek için önüme döndüm. Kralın emriyle Halmar'a doğru yola çıktığımızdan beri at üstünde düşündüğüm tek şey bana verdiği anlamsız ipuçlarıydı. Sırf Halmar'a olan ziyaretimi istekli bir hale getirmek için ölen babamdan bahsettiğini düşünmek bile korkunç hissettiriyordu. Sadece onun bu kadar kötü biri olmamasını diliyordum. Benden nefret ettiğini kendi dudaklarından duymuş olsam bile, ondan nefret etmek için bir sebep aramak istemiyordum.
Fakat düşüncelerimi tek bir yöne çevirerek istek konusunda başarılı olduğunu söyleyebilirdim. Babamın ölümünü öngören kahin hakkında düşünmeden edemiyordum. Aklımda tonlarca soru vardı ve bunlardan hiçbirini doğrudan kahin olduğu söylenen kişiye soramayacak olmak beni daha da derinden üzüyordu. Ölü birine babamın ölümünü nasıl öngördüğünü, öngördüyse bunu kimin veya kimlerin yaptırdığını sormam imkansızdı. Olan olmuştu bir defa ama bu bilgiyi biliyor olmasına rağmen Chanyeol'ün bahsettiği kahin ölene kadar bana hiçbir şeyden bahsetmemesi canımı sıkmıştı. Kafamı karmakarışık bir hale getirmişti.
Atların işini hallettikten sonra kamp alanına döndüğümde Chanyeol'ün elindeki haritayı incelemeyi bırakıp bir işin ucundan tuttuğuna şahit olmuştum. Ateşi yakmak için uğraşıyordu. Ben yanlarına vardığımda ise çok geçmeden ateş tutuşmuştu. Ateşin etrafına sinip ısınmaya çalışan Sehun ve Minseok'un arasına oturdum. Doğrudan yere oturmamam için yere minder sermişlerdi. İkisine bakınca daha önce hiç bir araya gelmemiş olmalarına rağmen iyi anlaştıklarının farkına vardım. Bu arada Sehun'un yakından daha yakışıklı göründüğünü söylemiş miydim?
"Sehun muydu?" Yüzünü her detayına kadar inceledikten sonra onay almak için sorduğumda ciddiyetle bana dönüp resmi bir şekilde onaylamıştı. "Seninle daha önce hiç karşıklaşmadık değil mi? On gündür Cornelius'ta olmama rağmen senin yüzünü gördüğümü hiç hatırlamıyorum."
"Beni görmemeniz çok doğal, efendim. Bir süredir ordu komutanı Do ile beraber Yeonduk kalesinin kuşatma planı için şehirin dışındaydım." Kendini düzgünce ifade ettiğinde tebessüm etmeden edememiştim. Konuşması, ciddiyeti, dik duruşu bile genç yaşına rağmen ne kadar tecrübeli olduğuna işaret ediyordu. Böyle insanlar bana hep şevk verirdi. "Lord Yeojun'un haberini alınca da derhal Cornelius'a döndüm."
"A, anladım." Dudaklarımı alaycı bir şekilde birbirine bastırıp gülümseyerek önüme döndüm. Karşımda oturan Chanyeol'ün doğrudan bana baktığını, göz teması kurunca da bakışlarını kaçırdığını görmüştüm. "Şu kahin olduğu söylenen lordun ölümü, düşman hedefindeki kalenin kuşatma planlarından daha önemli olmalı." İğneleyici sözlerimin Chanyeol üzerinde pek işe yaradığını sanmıyordum. Sadece ona olan kızgınlığımı net bir şekilde hissetmesini istiyordum.
Sehun açıklamak için öne atılınca sözlerimin yanlış kişiye hedef olduğunu anlamıştım. Fakat en azından hiçbir bilgisi olmayan beni önemseyecek kadar nezaketliydi. "Lord Yeojun hakkında yeterince bilgilendirilmeden cenazesine sürüklendiğiniz için kralın fazlasıyla mahcup hissettiğinden emin olabilirsiniz, efendim." Oturduğu halde önümde saygıyla eğilip kralın mahcubiyetini dile getirmeye çalışmıştı. Her nedense şu ölen kahin hakkında Chanyeol'den daha çok şey bildiğini hissediyordum ama sormak için doğru ortam olduğundan emin değildim. Özellikle Minseok'un yoğun bakışları üzerimdeyken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]
FanfictionBen on krallığın onuna da tek başıma ve silahsız bir şekilde meydan okuyabilecek kadar deli, kendi halkını vergi artışı nedeniyle grev için galeyana getirecek kadar gamsız, turnuvalardan turnuvalara koşup prensleri birbirine düşürecek kadar korkusuz...