33- Cyrus'un kılıcı

809 90 382
                                    

Hayatım boyunca nasıl biri olduğumu düşünerek geçirdiğim yoğun bir haftaydı. Son beş yıldır yaşantım o kadar karmaşık ve yorucu geçmişti ki hiç oturup nasıl büyüdüğümü düşünmeye zaman yaratamamıştım. Bu bile ne kadar büyüdüğümün en büyük kanıtıydı bana göre. Kendimi analiz etmemin sonucunda kendimle ilgili vardığım en iyi kanı, hiçbir zaman aynı kalmamış olmamdı. Geçirdiğim her bir süreç bana yeni bir şey katmış, bu da Baekhyun olmamı sağlamlaştırmıştı.

Küçüklüğümü fazla hatırlamıyordum ama annemin anlattığı kadarıyla inatçı ve kıskanç bir çocuktum. Kardeşimi annemin karnına düştüğünden beri kıskandığımı anlatmışlardı bana. Sonra kardeşim büyüdükçe ona karşı içimdeki merhamet duygusunu geliştirmiş, onun için yaşar hale gelmiştim. Jongin'e olan savunma içgüdülerim o kadar kabarıktı ki gençliğimde adıma kurdukları tüm hayallerden vazgeçmeme neden olmuştu. Ne de olsa kendi hayalim değildi kral olmak, bu yüzden benim için zorlayıcı olmamıştı.

Annemin ölümünden sonra gençliğim özellikle çevrem adına zorlayıcı olmuştu. Babama olan saygımı yürütsem de hiçbir zaman onun kararlarına uyumlu olmamıştım. Dayıma, halalarıma hep zorluk çektirmiş, kuzenlerimle aramdaki bağı ince tutmuştum. O zamanlar beni anlayan tek kişi Minseok'un babasıydı, o da ölünce tamamen oğluna tutunmuş, her şeyimi onunla paylaşmaya başlamıştım.

Haylazlığım, inatçılığım, gamsızlığım çevreme öyle bir kök söktürüyordu ki gelecek adına hiç kimseye umut vermemiştim. Hiçbir zaman Meldreth halkının gözünde varis olamamış, tahtı hak etmemiştim. Bu sonuç ise benim çabalarımla gelişmişti. Ancak şimdi o zamanları düşününce geriye dönüp düzeltmek istediğim birçok şey vardı. Kendimi rolüme o kadar kaptırmıştım ki gözümün önündeki hayatımın aşkını görememiştim. Meldreth'a sırf beni görmek, benimle zaman geçirmek için gelen o genç çocuğu da diğerlerinin arasına atmış, sırf bir prens olduğu için önyargılarla yaklaşmış ve ona hiçbir zaman ilgi göstermemiştim.

Hayatımın aşkının kim olduğunu merak ederek yaşadığım zamanlarda bile Chanyeol'ün kalbi hep benim için atmıştı. Çocuksu hevesi, gençlik tutkusuydum. Benim için yazdığı şiirlerin hepsi hayal kırıklığıyla doluydu ve bütün bunlara ben sebep olmuştum ama sonunda kalbimi kabul etmişti. Eğer sabır göstermeseydi, beni sevmekten vazgeçseydi neler olabileceğini tahmin bile etmek istemiyordum. Kader bizi zorunlu olarak bir araya getirebilirdi, o zaman bütün bu yaşadıklarımı atlatmam bu kadar kolay olur muydu bilemiyordum.

Kısacası benim hayatım Chanyeol'ün adım attığı yerde değişmiş ve güzelleşmeye başlamıştı. Onunla sadece sevmeyi değil, sevilmeyi, saygı görmeyi, güçlü ve hırslı olmayı öğrenmiştim. Gençliğimde tutunduğum o çürük dallara bassaydım bunların hiçbirini öğrenemeyeceğimi biliyordum. Marnid'in yalancı büyüsüne yenilseydim eğer, benden geriye ne güç ne de sevgi duygusu kalırdı. Onun fanusuna kapılmaktan son anda kurtulmuştum. Sanırım bu hayatımın en büyük mucizesiydi.

"Baba, bak uğur böceği." Bir diğer mucizem de kollarımın arasına doğru koşuyordu. Buradaydı, minik parmaklarının üzerine tutunmaya çalışan uğur böceğini heyecanla bana göstermeye geliyordu. "Bana uğur getirecek, değil mi?" İşaret parmağına tutunan minik böceği bana doğru uzattığında kıkırdayarak başımı sallamıştım. Kırmızı renginde ve siyah beneklere sahip olan uğur böceğini büyük bir heyecanla izliyordu.

"Yejun, hadi böceği yerine bırak." Onu izlemeye ve göstermeye o kadar meraklıydı ki ani hareketleri yüzünden böceğin sarsıldığını hissedebiliyordum.

"Tamam babacığım." İtiraz etmeden isteğimi kabul edip oturduğum bölgedeki otların üzerine yavaşça bıraktı ve çömelip böceğin bitkiye tutunuşunu izledi. "Güle güle uğur böceği! Babalarıma, amcama, büyükbabama, büyükanneme, Seoyun'a ve Hana teyzeme uğur getirmeyi unutma." Dilek diler gibi ellerini birleştirip gözlerini kıstığını gördüğümde istemsizce kahkaha atmıştım. Çok sevimliydi.

The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin