23- Derinlerde kaybolmuş bir yüzün ihaneti

1K 145 749
                                    

Medyayı geçen bölüme koyacaktım ama unutmuşum😭 Siz yine de dinleyin olur mu bu şarkı benim en büyük ilhamım oldu çünkü🤍

Şimdiden uyarayım, biraz kafa karışıklığı yaşanabilir. Bu tür durumlarda soru sormaktan çekinmeyin👊🏻 İyi okumalar⚔️

***




Gördüğüm kabusların içinde yine kendimi aramaya, gerçeğe ulaşmaya çalışıyordum. O zifiri karanlığın içindeydim. Birilerinin beni bulmasını dilerken aslında hiç kayıp olmadığımın farkındalığıyla yüzleşiyordum. Sancılarım ve kasılmalarım bu sefer kehanetlerin etkisi yüzünden değildi. Karnımın içinde yeşeren minik gücün uğultusu yüzünden bedenimi saran etkiyle başa çıkmaya çalışıyordum.

"Baekhyun? İyi misin?" Uykudan uyanmamı sağlayan o naif sesini duyduğumda gözlerimi aralamıştım. Endişeyle elindeki otları bırakıp yanıma gelmişti. "Neyin var?" diye sordu yanıma otururken. Elini alnıma getirip ateşimi kontrol etti. Neyim olduğunu biliyordu.

"Canım acıyor," diye mırıldandım doğrulmaya çalışırken. Bana yardımcı olmak için elimi kavramış, arkama yastık iliştirmişti. "Bu minik şey beni çok zorluyor. Erkenden doğacak diye korkuyorum." Elimi karnımın etrafına sardım ve okşamaya başladım. Varlığı bile beni mutlu ediyordu. Nasıl bir duyguydu?

Endişelerinin dağıldığını ve tebessüm ettiğini gördüğümde ben de gülümsemiştim. Yine kabus gördüğümü ona söylememin manası yoktu. Aylardır aynı kabusların içinde uyanıyordum zaten. Biliyordu. "Babasını özlediği içindir," dedi erken doğma fikrine karşı. Elini göbeğime getirip okşamaya başladı. "Az daha sabret ufaklık. Yakında babanın kucağında olacaksın." Karnıma doğru eğilip konuştuğunda kıkırdamıştım. Onunla konuşurken çok sevimli görünüyordu.

"Yemek mi yaptın?" Burnumun aldığı kokuyla anında kendime gelmiş, doğrulup bacaklarımı yataktan aşağı sarkıtmıştım. Biraz ileriye baktığımda masanın üzerinde dumanı tüten çorbayı görüp iştahla dudaklarımı yalamıştım.

"Müthiş bir iştahın var," dedi şaşkınlıkla ve ayağa kalktı. Elini uzattığını görünce destek almak için koluna girmiştim. "Gel bakalım, sevdiğin çorbadan yaptım."

"Teşekkür ederim." Sarsak adımlarla masaya ulaştığımda oturmam için bana yardım etmiş, omuzlarıma bir şal örtmüştü. Benimle bu kadar güzel ilgileniyor olmasına rağmen her yemeğe oturduğumuzda yaşadığım hüznü saklayamıyordum. "Çok güzel yemek yapıyorsun," dedim dumanı tüten çorbayı karıştırırken. "Tıpkı Chanyeol gibi." İçli bir nefesin arasında mırıldandım. Her şeyiyle ona benziyor olması müthiş hissettiriyordu. Kendimi güvende hissetmemin tek nedeni bu yemeğin tanıdık kokusuydu.

Yemeğimi sessizce yerken her zaman yaptığım gibi yine karşımda oturup beni izlediğini hayal ettim. Ben yemek yedikçe doyuyormuş gibi baktığı bakışları gözlerindeydi sanki. Dolgun yanaklarını tamamlayan gamzeleri, kocaman kulakları ve gülünce kısılan gözleri. Her şeyiyle, her bir zerresini çok özlemiştim. Sanki her an karşıma oturup yemeğimi yemem için beni azarlayacakmış gibi ürperiyordu içim. Hem kilometrelerce uzakta olup hem de yanı başımda olmayı nasıl başarıyordu?





***





Chanyeol'ün başında çaresizce ağlarken birilerinin yardımıma koşmasını bekliyordum. Bir yandan Zaira'nın bahsettiği o üstün güçlerimi kullanmayı deniyor, bir işe yaramayı diliyordum. Hava çok soğuktu ve kar hala yağıyordu. Her ne kadar uyuyor olsa da soğuktan ölmesiydi bütün endişem. Bu yüzden az önce çaldığım evin kapısını bir şekilde kırıp içeri girmiş ve bir battaniye alıp Chanyeol'ün üzerine sarmalamıştım. Boyu çok uzun olduğu için tamamen örtmemişti. İçeriden bulduğum ne kadar örtü varsa getirdim yanına ve bedenini iyice sarmaladım.

The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin