7- Saraydaki davetsiz misafir

1.3K 172 427
                                    

Yıllarca kendimi kehanetlerden sakınmamın tek yolu onların üzerine gitmek olmuştu. Krallığımızın bildiği üç beş kahin vardı aklımda. Çoğu zaman onlara gider, hayatım hakkında saçma sapan şeyler sorup kendimi oyalardım. Böylece daha acılarını duymaktan kaçınmıştım yıllar boyunca. Kim kiminle evlenecek, kim hangi şövalyeye yenilecek, kimin cesareti ün kazanacak gibi anlamı olmayan bomboş şeyler sorup durmuştum. Gerçi duyduklarımın hiçbirinin tam anlamıyla gerçekleşmediğini, hepsinin sadece birer tahmin olduğunu anlamam uzun zamanımı da almamıştı. Ancak yıllar sonra, ilk defa gerçek bir kahinle karşılaştığımı hissediyordum ve bu his beni yerden yere vuruyordu. Henüz sormadığım, hayatımla ilgili çok önemli kehanetleri bildiğini biliyordum üstelik. Sormaktan da ölesiye kaçıyordum.

Halmar'dan buraya geldiğimden beri duyduklarımı zihnimde canlandırmaktan kaçmayı iyi başarmıştım. Ancak şimdi Meldreth'ı uzun bir süreliğine terk edeceğimi bildiğimden miydi bilmiyorum. Zaira'nın anlattığı her şey kafamın içinde dipdiri duruyordu. Annemi öldüren o çocuğun babam tarafından affedildiğini ve hala hayatta olduğunu biliyordum. Bu bilginin benim için ne kadar zehirli olduğunun farkına varmam gerekse de yapamıyordum. Hayatımı annemin katillerini bulmak için adamış biri olarak bunları görmezden gelemiyordum. Babamla yüzleşmem benim için en doğru olanıydı.

"Yüzüğün gözlerimi alıyor," dedi Minseok. Çantamı toparlamayı bitirdiğini fark edip ona dönmüştüm. Büyüleyici bir şekilde yüzüğüme bakıyordu. "Park Chanyeol'ün sana evlilik teklifi ettiğine hala inanamıyorum. Gönlünü kazanmaya çalışıyor olmalı."

"Bu kadar yakın olacağını tahmin etmemiştim," diye mırıldandım yüzüğüme bakarken. Ormanlıkta yaptığı teklifin ardından sadece bir gece geçmişti ve bir gecede her şeyin hızlıca değiştiğine şahit olmak inanılmaz geliyordu. Zaira'nın söylediği bir diğer şeydi Chanyeol'ün gönlümü kazanmaya çalışacağı. Ancak düşünmeden edemiyordum. Gönlümü kazanması için onu kaybediyor olmam gerekmez miydi? Aramızda hiçbir engel bulunmuyorken pat diye gelip parmağıma yüzüğü takmıştı. İnanmak hala daha çok güçtü.

Ormandan döndüğümüzde babamın huzuruna çıkıp beraber Cornelius'a döneceğimizi söylemiştik. Babam dayımın sözleri yüzünden zaten buna istekliydi, hemen kabul etmişti. Tek şartı Minseok'un da benimle gelmesi ve her zaman yanıbaşımda olmasıydı. Zaten onsuz hiçbir yere gidemeyeceğim için kabul etmiştim. Her ne kadar Chanyeol'ün teklifi beni büyülemiş olsa da orada beni neyin beklediğini bilmiyordum. Güvende hissetmemin tek yolu Minseok'un yanımda olduğunu bilmekti.

Minseok zaten başından beri bunu amaçladığı için benimle gelmeyi seve seve kabul etmişti. Şimdi de eşyalarımı benim için toparlarken fazla istekli görünüyordu. Ona Chanyeol'ün bana teklif ettiğini söylediğimde Chanyeol ile aramda geçenleri unutmamı ve onu sevmeye çalışmamı tavsiye etmişti. Ne planladığını bilmiyordum ama sanırım Chanyeol ile anlaşılan daha erken tarihte evleneceğimi ve ondan gerçekten gebe kalacağımı hayal ediyordu. Ben ise bütün bu düşüncelere çok uzaktım. Beni her ne kadar büyülemiş olsa bile tamamen etkisi altına girmemeye çalışıyordum. Ona güvenmem imkansızdı.

"Minseok." Soru sormaya hazır bir şekilde adını mırıldandığımda merakla yanıma gelmişti. Gözlerimi yüzükten ayırıp yüzüne baktım. "Sen kaç yaşındaydın?" diye sordum üzerini süzerek. Nasıl böyle bir şeyi sorabildiğimi bilmiyordum. Aklımı kaybetmiştim.

Sorduğum soruda hiçbir art niyet aramadan gülümsedi ve yanıma oturdu. Bunu bilmediğim için bana kızacakmış gibi bakıyordu. "Ne yani? Yılbaşında yaşlandığımı söyleyip bana uzun bir süre 'otuz iki' diye seslendiğini unuttun mu? Bu daha da kırıcı."

"Benden üç yaş büyüksün." Dalgın bir şekilde söylendim. Minseok hayatımın hep merkezinde olmuştu. Ondan şüphe etmem büyük haksızlıktı.

The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin