Sarayın bilgesinin dediklerine göre son yüzyılda yaşayan kahinler Meldreth'ın bir saklı cennet olduğundan bahsederlermiş. Keşfe çıktıkları on krallığın onunda da Meldreth'ın güzelliğinin onda biri bile yokmuş. Gittikleri her yerde buranın eşsiz güzelliğini ve ormanlarının saklanmak için tam bir cennet olduğunu söylerlermiş. Düzenli ve temiz tutulduğu kadar saklı tutulmuş çok yeri mevcutmuş Meldreth Krallığının. Yani babamın kral olarak saygı gördüğü bu topraklardan bahsediyorum. Kahinler gönül gözüyle baktıkları her yeri doğrudan değerlendirmiş insanlar olarak babamın mütevazisini hak etmeyi başarmışlar. Kahinlerin kimliklerini saklamadan yaşayabildiği tek topraklar prensi olduğum krallıktaydı.
Buradan saklı cennet olarak bahsetmelerinin sebebini zaman geçtikçe daha iyi anlayabiliyor ve onlara hak veriyordum. Bir kral olarak babamın bile henüz görmediği, keşfedemediği çok yer vardı ve ben oraları çoktan keşfetmiştim. Erkek kardeşim aynı haklara sahip miydi bilmiyordum ama benim kendime özel olarak tanıdığım birçok ormanlık vardı. Bunlardan birkaçını temizledikten sonra talim alanı yapıp yıllardır gizliliğimi koruyarak değerlendiriyordum. Tabii bu Minseok'un benimle paylaştığı kaçıncı sırdı bilemiyordum.
"Savunmaların zayıflamış Baekhyun, son zamanlarda talimleri fazla saldın." Dövüş için savunma çalıştığımız sırada ter içinde kaldığımı fark edip elleriyle tuttuğu torbadan oluşan kalkanı yere indirdi. Mola vermeden önce mutlaka zayıf düştüğüm kısımları söyleyip daha çok hırslanmamı sağlıyordu. "Yarın birkaç paralı asker ayarlayalım," dedi yanıma otururken. Soluk soluğa kaldığımı fark edince su matarasını çıkarıp bana uzatmıştı. "Sadece talim yaparak olmuyor. Gerçekçi bir pusuya düştüğünde kendini nasıl savunacağını görelim."
Mataradaki suyu kana kana içtikten sonra bitirmeden Minseok'a uzattım ve yere sapladığım talim kılıcına tutunarak ayağa kalktım. "Özel muhafızım olarak beni pusuya düşürmeye bayılıyorsun." Alay ederek söylediğime mataranın tıpasını tıkarken gülmüştü. Bundan hoşlanmadığı halde sık sık yapmasını ben istiyordum. O da zamanla bu duruma alışmayı başarmıştı.
"Prens dediğin şövalyeleriyle idman yapıp savunmalarını geliştirir ama sen her zamanki gibi farklı yollar izlediğin için başka çare bırakmıyorsun," diye açıkladı kendini. Ayağa kalkması için kolumu uzatıp destek olmuştum.
Söylediklerinde haklı olsa da yıllardır izlediğim bu yoldan çıkmaya hiç niyetim yoktu. Yaklaşık on beş senedir, annemi kaybettiğim günden beri başta en yakın dostlarım ve ailem olmak üzere tüm halka karşı kimliğimi gizlemeyi seçmiştim. Erkek kardeşim Jongin daha on yaşlarındayken talim eğitimleri alırken ben hepsinden kayırıyormuş gibi yapıp gizlice eğitim alıyordum. Başta bunu Minseok'un babasıyla yapmaya başlamıştım.
Lord Kwang-u zamanında asil ve erdemli bir mareşalken kralından gizli tutma pahasına benim güçsüz kalmamam için canla başla çalışmıştı. Beni ve amacımı anlayabilecek tek kişiydi ve bunu kendine görev olarak adamış gibi hiçbir talimi kaçırmama izin vermemişti. Birkaç yıl önce haydutların düşürdüğü pusuda hayati bir yara aldıktan sonra da Minseok'u özel muhafızım olarak görevlendirmiş, görevini ona devretmişti. Ölmeden önce bile krallığına hizmet etmiş asil bir hocaydı benim için. Ona çok şey borçluydum.
Kendimi ve gizlice edindiğim yeteneklerimi gizlememin belli bir sebebi yoktu. Lord Kwang-u neden herkesin gözünde olmam gereken biri gibi davranmak istemediğimi çok iyi anladığı için hiç sorgulamamıştı kararımı. Sadece Jongin'e olan bağımı düşünüyor ve bir topluluğun sırf babam bir kral diye bana itaat etmesini istemiyordum. Bu konuda Jongin'in yoluna çıkacak değildim. O nasıl mutluysa öyle davranıyordu ve gayet iyi de gidiyordu. Ama benim bu dünyanın algısıyla ilgili değiştirmem gereken şeyler varken herkesle aynı yolu yürüyemezdim. İnsanların beni sorumsuz bir prens olarak görmesi çabalarımın bir sonucuydu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]
FanfictionBen on krallığın onuna da tek başıma ve silahsız bir şekilde meydan okuyabilecek kadar deli, kendi halkını vergi artışı nedeniyle grev için galeyana getirecek kadar gamsız, turnuvalardan turnuvalara koşup prensleri birbirine düşürecek kadar korkusuz...