Atmayacaktım ama dayanamadım... 100. yılımız kutlu olsun😭🤍❤️
***
"Kyungsoo, orduyu topla. Onlarla bir kral olarak son kez konuşacağımı söyle."
Chanyeol'ün tok sesinin yankılandığı odada açtım gözlerimi. Derin bir uykudan uyanmış gibi silkelenmiştim. Kısık gözlerimle etrafıma göz attığımda herkesin odamda olduğunu ve çaresizlikle birbirlerine baktıklarını gördüm. Chanyeol ise yanı başımda oturuyordu. Kollarını dizlerine yaslamış, başını elleri arasına sabitlemişti. Çaresizliği bu kadar net ifade edemezdi.
"Chanyeol, Yejun Baekhyun'u görmekte çok ısrarcı. Ne yapacağız?"
"Bilmiyorum." Başını ellerinin arasından kurtarıp Zaira'ya bakmak için kafasını kaldırdığında gözleri benimle buluşmuş ve şaşkın şaşkın bakmaya başlamıştı. "Baekhyun? Uyandın mı? İyi misin güzelim?" Yanıma yaklaşıp ellerini yüzüme getirdikten sonra yanaklarımı okşamaya başladı. Dokunuşlarını hissettiğim an yaşadığımın farkına varmıştım.
"Neler oluyor?" diye sordum kısık sesimle. Başımı kaldırıp omzumdaki yarayı kontrol ettim. Çoktan sarılmıştı ve üzerim de değişmişti. Neler olduğunu anlayamıyordum. "Yejun... Oğlum nerede?" Omzumdaki yara sarıldığına ve yaşadığıma göre iyiydim. Aklıma gelen ilk isim oğlum olmuştu. Ona verdiğim sözü tutmadığımı düşünmesinden feci halde korkmuştum.
"Sakin ol, o iyi." Yerimden kalkmak için doğrulmama izin vermeden elimi kavramış ve yeniden yatmamı sağlamıştı. Odanın içinde çaresizce bekleyenlere göz attım ve kafamı toparlamaya çalıştım. En son bir turnuvanın ortasındaydık ve ben öve öve bitiremediğim o okçu çocuk tarafından vurulmuştum. Ne olmuştu da bu hale gelmiştik?
"Bana biri neler olduğunu anlatsın," diye fısıldadım dişlerimin arasından. Hem oğlumu göremiyor hem de başımda bekleyenlerin çaresizliklerini izlemeye mahkum ediliyordum. "Ne yapıyorsunuz siz? Neden eşyalarımı topluyorsunuz!" Gözlerim dolabımın önünde kıyafetlerimi bir çantanın içine toplayan görevlilere takıldığında yeniden yerimde yükselmiş ve omzumdaki ağrıyla başa çıkmaya çalışmıştım.
"Baekhyun, sakin ol." Chanyeol yerinden kalkıp yanıma yaklaştıktan sonra önümü kapatmıştı. Ben ise neler olduğunu kavramak için gözlerinin içine bakmaya çalışıyordum. Aklım hayalim donmuştu sanki. Hiçbir şeyi okuyamıyordum. "Görevlerini yapıyorlar," dedi yakınıma oturup kollarını boynuma sararken. Gözlerinin dolduğunu mu görmemi istemiyordu yoksa düşüncelerini okumamı mı?
"Tamam, siz çıkın. Gerisini ben hallederim." Jihwa annenin sesini duyar duymaz ayrıldım kocamın göğsünden. Yardımıyla iyice doğruldum ve odadaki görevlilerin işini bırakıp odayı terk etmesini izledim. Jihwa anne dolabın kapağını kapatıp Jongin'le ve Sehun'la bakışmış, yanıma doğru gelmişti. "Baekhyun, kendini nasıl hissediyorsun?"
"Şaka mı yapıyorsunuz siz? Bana neler olduğunu anlatın!"
"Sadece büyü altında olup olmadığını anlamaya çalışıyorum." Ciddi bir ses tonuyla konuştuktan sonra karşımdaki sandalyeye oturmuş ve gözlerimin içine bakmaya başlamıştı. Üzerimde büyü falan yoktu. Hiçbir şey hissetmiyordum bile. "Olanları hatırlamıyor musun?" diye sordu. Hiçbir şeyi hatırlamadığımı gözlerimden okumuş olmalıydı. "Marnid ve Elys'ın geldiğini..."
"Tanrım! Hayır!" Onların adını duyana kadardı kör ve sağır oluşum. O ikisinin kulaklarıma yer edinen sesleri aniden hafızama dolduğunda anlamıştım neler olduğunu. "Hayır! Hayır, Chanyeol! Bunu yapmadığını söyle!" Kendimi kaybetmişçesine bağırmaya başladım. Omzumdaki yara bile çırpınışlarıma engel olmuyordu. Sadece birkaç saniye içinde yaşadığım her şey hafızamda yer edinmişti. Chanyeol'ün kabul deyişi kulaklarımda çınlamaya devam ediyordu. Bunu yapmış olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]
FanfictionBen on krallığın onuna da tek başıma ve silahsız bir şekilde meydan okuyabilecek kadar deli, kendi halkını vergi artışı nedeniyle grev için galeyana getirecek kadar gamsız, turnuvalardan turnuvalara koşup prensleri birbirine düşürecek kadar korkusuz...