Yeni mareşalin tebrik yemeğindeydik. Kral kendi desteklediği adayı mareşal olarak açıkladığı için mutluydu, bu yüzden sarayında bir yemek düzenlemişti. Do Kyungsoo'nun seçilmemesine üzülmüştüm ama bir yandan da böyle olması gerektiğine inandırmıştım kendimi. Park Chanyeol'ün kendi desteklediği adamın seçilmemesi emindim ki gururunu zedelemişti. Bir de o istedi diye onun desteklediği kişiyi seçtiğimi düşünmüştü. Fazladan gurur zedelenmesi yaşıyordu ve karşımdayken bunu izlemek keyif veriyordu. Hala kralın hükmünün kendinden daha üstün olduğunu kavrayamamış olması tecrübesizliğini ispatlıyordu.
Adının Yun Kunwoo olduğunu öğrendiğim yeni mareşalin upuzun ve sıkıcı konuşmasını dinlemek hayatımdan çok şey çalmış gibiydi. Bu sefer masanın başında değil ortasında oturuyordum. Karşımda Park Chanyeol, yanında Sehun vardı. Benim yanımda da Kyungsoo oturuyordu. Onun en güçlü adaylardan biri olmasına rağmen bu kutlama masasında bulunması ne kadar asil olduğunu kanıtlıyordu. Herkes gibi gülüyor olsa da hayal kırıklığına uğradığını düşünüyordum. Mareşal olmaya bu kadar yakınken kaybetmişti. Kırılmakta haklıydı.
Yemeğin ardından kral içmek için kadeh tokuşturmaya geçince müsaade isteyip yemek odasından ayrılmıştım. Gebelik olayı bazı zamanlarda avantajlı hissetmemi sağlıyordu. Tabii içmek istediğim zamanlarda da içemeyecek olmak canımı bir tık sıkıyordu ama mühim değildi. Devletim için çok şeyimi feda etmiştim, bundan da bir şey kaybetmezdim.
Salondan ayrıldığım anda arkamda bir hareketlilik duyup arkamı döndüm ve ardımdan çıkan kalabalığa baktım. Sehun, Kyungsoo ve Chanyeol beraber çıkmışlardı. Kraldan nasıl müsaade aldıklarını bilmiyordum ama umursamam gerektiğine inanmıyordum. Salonun girişinde beni bekleyen Minseok'un yanına gittim ve odaya dönmek istediğimi söyledim. Merdivenlere yönelecekken Kyungsoo'nun tok sesini duyup tekrar arkamı dönmüştüm.
"Lordum, eğer yorgun değilseniz bize katılmaz mısınız?" Elini aşağı yöndeki merdivenlere doğru tuttuğunu gördüm ve yalandan gülümsedim. Neye katılacağımı anlamamıştım. Bunu fark edince de açıklamakta acele etmişti. "Kaybetmiş olsam da hala gencim ve kutlama yapmak için seçim kazanmaya ihtiyaç duymuyorum." Söylediklerine Sehun'un güldüğünü ve alkış tutup Kyungsoo'nun sırtını patakladığını gördüm. Onların gayri resmi tavırlarına alışık olmadığım için tuhaf gelmişti ama fazla sıcaktı. Yanlarında tekliflerini reddetmem için somurtarak duran Park Chanyeol dursa bile gülümsemiştim.
Onların sıcak arkadaş ortamına girip yabancı gibi durmak istemesem de sırf Chanyeol'ü sevindirmemek için kabul ettim ve aralarına ilerledim. Minseok'u da davet ettikleri için o da benimleydi. Chanyeol'ün Minseok yanımdayken benimle uğraşamayacağını düşünmem beni deli yapar mıydı bilmiyordum ama o yanımdayken güvende hissediyordum. Gerçi benimle uğraşsa ne yazardı. Sabah ta kendisine meydan okumuştum ve karşımda donup kalmaktan başka bir şey yapamamıştı. En azından kendimi bu konuda daha rahat hissediyordum. Yanında yalandan rol kesmeme gerek yoktu. Duygularımız karşılıklıydı.
Minseok'la beraber diğer üçünü takip ederken sarayın giriş katının da altında katlar olduğunu fark etmiştim. Bizim sarayımızın da mahzenleri vardı ancak hiç de gizli görünmüyordu. Burada karanlık katları inerken ürkmemek elde değildi. Zaman zaman Minseok'un kolunu çekiştirip duruyordum. Yanlışlıkla Park Chanyeol'ün koluna asılmak istemediğim için de ondan önde ilerliyordum. Neden eğlenmek için böyle gizli bir yer seçtikleri tartışma konusuydu. Ayrıca bu üçü nasıl bu kadar ileri bir samimiyet kurabilmişlerdi de kraldan gizli içmeye gelebiliyorlardı? Benim Meldreth'ta Minseok'tan başka dostum hiç olmamıştı. Kardeşim Jongin'i saymazsak tabii.
"Görevliler istediğimiz ortamı kurmuşlar," dedi Kyungsoo zincirini çözdüğü kapıyı açarken. İçeri girdiğimizde ağzım açık kalmıştı. Geniş ve ferah bir salonun tam ortasında yuvarlak bir masa ve üzerinde tam olarak bir ziyafet mevcuttu. Şamdanların yarısı sönmüş olsa da salonun içi aydınlıktı. Sehun masaya ilerleyip sönen mumları yakmak için cebinden bir kibrit kutusu çıkarırken Kyungsoo açık kalan pencereyi örtmeye gitmişti. Chanyeol ise dibimde dikilmekten başka bir şey yapmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]
Fiksi PenggemarBen on krallığın onuna da tek başıma ve silahsız bir şekilde meydan okuyabilecek kadar deli, kendi halkını vergi artışı nedeniyle grev için galeyana getirecek kadar gamsız, turnuvalardan turnuvalara koşup prensleri birbirine düşürecek kadar korkusuz...